Audi Volkswagen Škoda  Dijital hizmet yükseltmelerini birlikte zorlayacak

Audi, bu yıl 6 yeni otomobilin lansmanını duyurdu

Volkswagen – Škoda  ve Volkswagen Travel,

Dijital hizmet yükseltmelerini birlikte zorlayacak

toprak altın hattı
Haber altın hattı 2023-03-13 23:00:00

Salgın sonrası toparlanmayla karşı karşıya kalan Volkswagen Group Taiwan (VGT) bünyesindeki Audi, Volkswagen, Škoda ve Fox Business Travel, 2023 yıllık planlarını açıklamak için ilk kez ortaklaşa bir yıllık basın toplantısı düzenledi. Ancak orijinal ürün boşluğundan etkilenen Volkswagen ve Škoda’nın 2023’te ağır yeni otomobilleri tanıtma planları yok.Audi, Tayvan’a arka arkaya 6 yeni otomobilin geleceğini tahmin etti.Volkswagen Business Travel net bir açıklama yapmasa da ancak 2022’de Caddy California’nın bu yıl tanıtılıp satılacağı öngörülüyordu ve bu yıl Volkswagen için çok önemli bir yeni otomobil olması bekleniyor.

Škoda (soldan), Audi, Volkswagen Business Travel ve Volkswagen Tayvan başkanları ortaklaşa yıllık planı açıkladı. (Fotoğraf / Chen Yihong)

Aslında, Volkswagen Grubu Tayvan’ın (VGT) 2023’teki Audi, Volkswagen, Škoda ve Fox Business Travel markalarının ana geliştirme odağı, temel yükseltmeler, hizmet süreci optimizasyonu ve dijital araç ithalatı vb. dahil olmak üzere hizmet odaklı yükseltmeler olacak. Bunlar arasında tüketim alışkanlıklarının değişmesi nedeniyle tüketicilerin online hizmetleri ve online araba satın alımlarını kabulü önemli ölçüde artmıştır.2023 yılında VGT’nin markaları, online araba satın alma, sanal showroomlar, akıllı arabalar dahil olmak üzere dijital hizmet içeriklerini daha da geliştireceklerdir. müşteri nezaket projeleri vb., hatta çevrimiçi bakım randevusu hizmetini daha mükemmel hale getirir. Aynı zamanda, daha sonra Volkswagen, Škoda ve Volkswagen marka elektrikli araçların Tayvan’a tanıtılmasına hazırlanmak için saf elektrikli yaşam döngüsünü daha da devreye alacak.

Škoda, markanın en son kimlik unsurlarını sunma fırsatını değerlendirdi. (Fotoğraf / Chen Yihong)

Ürün planlaması açısından, 2023 yılı VGT’nin 4 marka ürünündeki boşlukla aynı zamana denk geldiğinden, nispeten az sayıda yeni önemli otomobil var, ancak her markanın yıllık model güncellemeleri, donanım yükseltmeleri veya özel modeller ve ürünleri. Ancak bu aşamada hangi modellerin 2023’te rekabet gücünü ne şekilde güçlendireceğini söylemek henüz mümkün değil.

VGT kapsamındaki markaların çoğu, bu yıl ekipman yükseltmeleri ve diğer modlarla savaş güçlerini artırmayı planlıyor. (Fotoğraf / Chen Yihong)

Ancak böyle bir dezavantaj karşısında Audi, yine de 6 yeni eser tanıtacağını öngörüyor. 2021 ile 2022 yılları arasında orijinal Audi fabrikasının piyasaya sürdüğü yeni eserlerden yola çıkarak spekülasyon yaparsak, Q8 e-tron ve Q8 e- tron ​​Sportback’in iki elektrik işi, Tayvan pazarına girmesi en muhtemel işler olacak. 2023 bitmeden. Ayrıca Audi Sport, RS 6 Avant ve RS 7 Sportback’in performansı artırılmış versiyonlarını da geçen yıl Kasım ayında piyasaya sürdü ve bu da tanıtımın hedefi haline gelebilir.

👉 2023 MG HS 2.0T AWD yeni güç 1.069 milyon güçlü çıkış! Sınır ötesi model ZS’nin yılın ikinci yarısında güçlü olacağı tahmin ediliyor!

Q8 e-tron’un Audi Tayvan tarafından tanıtılan altı yeni modelden biri olması bekleniyor. (Resim kaynağı/Audi)

Audi’nin yanı sıra Fox Business Travel, 2023 yılında afet yardım komuta araçları, mobil teşhis ve tedavi araçları, ambulanslar veya yardım araçları gibi özel ihtiyaçları olan araçlara özel özelleştirilmiş çözümler sunarak kişiye özel çözümlerini daha da güçlendireceğini belirtti. özel tüketici ihtiyaçları. Aynı zamanda Fox Business Travel, 2023’te Fox Business Travel’ın öne çıkan özelliği haline gelmesi beklenen “en küçük California” Caddy California’yı 2023’te satışa çıkaracağını da 2022’de duyurdu.

En küçük model olan Caddy California’nın bu yıl Volkswagen Travel’ın öne çıkan modeli olması bekleniyor. (Fotoğraf / Chen Yihong)

Piyasada merakla beklenen elektrikli araçlara gelince, Volkswagen’in bu yıl bitmeden ID.3 ve ID.4 satışlarına başlayabileceği konuşulsa da. Bu bağlamda, VGT ve Volkswagen ortak basın toplantısında doğrulama yapmadılar, sadece Tayvan’ın elektrikli araç pazarı konusunda iyimser olmalarına rağmen, Tayvan’ı ne zaman tanıtabileceklerinin orijinal fabrikanın üretim kapasitesine ve planlamasına bağlı olduğunu ortaya koydular. Audi’nin Q4 e-tron’u da dahil olmak üzere ID.3 ve ID.4 dışında, Fox Business Travel’ın ID.Buzz ve Škoda Enyaq iV’nin bu yıl Tayvan’da satılması pek olası değil. Ancak tüm VGT markalarının elektrikli araçların tanıtımı için değerlendirme ve planlamaya başladığı anlaşılıyor.Eğer objektif durum izin verirse bu yıldan daha fazla haber gelebilir.

Daha fazla okuma:

👉 En yeni araba modelleri raflarda: https://autos.yahoo.com.tw/latest-cars

👉 En yeni motosiklet modelleri raflardaki: https://autos.yahoo.com.tw/latest-bikes

👉 Daha popüler yeni araba sıralamaları: https://autos.yahoo.com.tw/popular-cars/

👉 Daha fazla elektrikli araba ve hibrit araba: https://autos.yahoo.com.tw/car-topics/EV-and-Hybrid

2023 USA Nüfusun Yüzde Kaçı Transseksüel

2023 What Percentage of the Population is Transgender 2023

https://tr.wikipedia.org/wiki/Amerika_Birle%C5%9Fik_Devletleri_demografisi

Transseksüel, cinsiyeti veya kişisel kimlik duygusu doğdukları cinsiyetle uyuşmayan insanları tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Başka bir deyişle, bir trans kişi erkek olarak doğmuş olabilir ama kendini kadın olarak tanımlayabilir veya tam tersi olabilir.

Trans bireyler, LGBTQ+ topluluğunun bir parçasıdır. Williams Enstitüsü’ne göre, Amerika Birleşik Devletleri’nde 1,4 milyon yetişkin kendini transseksüel olarak tanımlıyor . 18-24 yaş arası yetişkinlerin yaklaşık %0,5’i kendini transseksüel olarak tanımlıyor ve 65 yaş ve üstü yetişkinlerin %0,3’ü kendini transseksüel olarak tanımlıyor.

Trans Kişileri Koruyan Yasalar

LGBTQ hakları söz konusu olduğunda , Amerika Birleşik Devletleri yıllar içinde önemli adımlar attı. Bazı eyaletlerde trans bireyler için istihdam, toplu barınma, barınma, kredi ve okullar dahil olmak üzere korumalar vardır. Ne yazık ki, birçok eyalette bu korumalar mevcut değil.

Aşağıdaki 13 eyalet, istihdamda trans bireylere karşı ayrımcılığı yasaklamaktadır : California , Colorado , District of Columbia, Illinois , Iowa , Maine , Minnesota , New Jersey , New Mexico , Oregon , Rhode Island , Vermont ve Washington .

Aşağıdaki 14 eyalet, trans bireyleri toplum içinde ayrımcılığa karşı koruyor : California, Colorado, District of Columbia, Hawaii , Illinois, Iowa, Maine, Minnesota, New Jersey, New Mexico , Oregon, Rhode Island, Vermont ve Washington.

Aşağıdaki 13 eyalet, trans bireyleri barınma konusunda ayrımcılığa karşı koruyor : California, Colorado, Hawaii, Illinois, Iowa, Maine, Minnesota, New Jersey, New Mexico, Oregon, Rhode Island, Vermont ve Washington.

Aşağıdaki görülen eyaletler, trans bireyleri kredinin uzatılmasında ayrımcılığa karşı korumaktadır : Illinois, Iowa, Maine, Minnesota, New Mexico, Vermont ve Washington

Aşağıdaki 11 eyalet, devlet okullarında (ve bazı durumlarda devlet fonu alan özel okullarda) cinsiyet kimliği ayrımcılığını yasaklamaktadır: California, Colorado, District of Columbia, Illinois, Iowa, Maine, Minnesota, New Jersey, Oregon, Vermont ve Washington.

Eyaletlere Göre Transseksüel Nüfus

Trans bireylerden oluşan nüfusun yüzdesini hesaplamak zordur, çünkü bu verileri toplamanın tek yolu, yanıt verenlerin gönüllü olarak katıldığı anketlerdir.

2020 verilerine göre Amerika Birleşik Devletleri’nde yetişkin nüfusun yaklaşık %1,9’u kendini transseksüel olarak tanımlıyor. Transseksüel nüfusun eyaletlere göre dağılımında, Columbia Bölgesi %2,77 ile en yüksek orana sahip. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki tüm eyaletlerde, yetişkin nüfusun% 1’inden daha azını oluşturan trans yetişkinler vardır.

Transseksüel olmanın tanındığı başka ülkeler de var, ancak bu ülkelerde kaç tane trans insan olduğuna dair çok az veri var. Hindistan gibi bazı ülkeler , transseksüeli üçüncü bir cinsiyet olarak tanır. Ancak diğer uluslar bu fikre pek açık değil. Avrupa’daki 36 ülkede , bir trans bireyin yasal olarak tanınması için ruh sağlığı teşhisi konulması gerekmektedir. Hatta yirmi Avrupa ülkesi trans bireylerin kısırlaştırılmasını şart koşuyor.

Hawaii, Kaliforniya, Georgia , New Mexico

Amerika Birleşik Devletleri’nde transseksüel olarak tanımlanan toplam 1,6 milyon insan var. Transseksüel nüfusun çok daha yüksek olduğu eyaletler var. Hawaii, California, Georgia ve New Mexico’da en yüksek transseksüel nüfus var. Bu dört eyalet, toplam nüfusun %0,8’ini oluşturan transseksüel nüfusun çoğunluğuna sahiptir.

Teksas , Florida , Kaliforniya

Bazı eyaletlerde, transseksüel nüfus, toplamda 100.000’den fazla kişiyle önemlidir. Bu çok sayıda trans birey, nüfusun önemli bir yüzdesini oluşturmasa da (genel olarak o eyaletteki yüksek nüfus nedeniyle), yine de önemli bir sayıdır. Kaliforniya’da 218.000 kişi kendini transseksüel olarak tanımlıyor. Florida’da transseksüel olarak tanımlanan 100.300 kişi var. Teksas’ta 125.350 kişi kendini transseksüel olarak tanımlıyor.

Columbia Bölgesi

Amerika Birleşik Devletleri’ndeki en fazla transseksüel nüfusa sahip en yüksek eyalet veya bölge, Columbia Bölgesi’dir. Bu bölgede yaklaşık 14.550 kişi kendini transseksüel olarak tanımlıyor. Bu sayı eyalet nüfusunun yaklaşık %2,77’sini oluşturmaktadır. Öncelikle küçük bir nüfusla, trans bireyler toplam nüfusun en önemli bölümünü oluşturuyor.

Kuzey Dakota , Iowa, Wyoming , Montana , Güney Dakota

ABD’deki bazı eyaletler, transseksüel olarak tanımlanan nüfusun çok daha düşük bir yüzdesine sahiptir. Montana, Kuzey Dakota, Iowa, Wyoming ve Güney Dakota’da en düşük nüfus yüzdesi transseksüeldir. Bu eyaletlerde, nüfusun %0,3’ü transseksüeldir. Bu eyaletler de diğer eyaletlere göre daha düşük bir nüfusa sahip olsa da, bu eyaletlerde yaşayan trans bireylerin sayısı da daha düşüktür.

Kalan Eyaletler

Amerika Birleşik Devletleri’ndeki geri kalan eyaletlerde de transseksüel bir nüfus var. Transseksüel, doğumda atanan cinsiyetten farklı bir cinsiyetle özdeşleşen kişileri ifade eder. Ya da transseksüel insanlar, ikili erkek ve kadın tanımlarından farklı bir cinsiyet olarak tanımlayabilirler. Bu istatistiklere katkıda bulunan son araştırmalarda bildirilen sayıların tümü, kendi bildirdiği kimliklerdir. Bu durumlar, şaşırtıcı olmayan bir şekilde, diğer durumların yüksek ve düşük aralığı arasında yer alır. Genel olarak, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki nüfusun yaklaşık %0,6’sı kendini transseksüel olarak tanımlıyor.

Yaş

En şaşırtıcı şekilde, transseksüel nüfusun çoğunluğunun genç demografiden olduğu görülüyor. 18 ila 24 yaşları arasındaki kişilerin kendilerini transseksüel olarak tanımlama olasılığı daha yüksektir. Bu yaş aralığı, nüfusun %0,7’sini oluşturmaktadır. 65 yaş ve üstü daha eski nesiller de çok daha düşük bir yüzde olsa da kendilerini transseksüel olarak tanımlıyor. Toplam nüfusun, kendini trans olarak tanımlayanların %0,5’i 65 yaşın üzerindedir.

Trans bireylerin en yüksek yüzdesine sahip on eyalet şunlardır:

  1. Columbia Bölgesi – %2,03
  2. Havai – %0,57
  3. New Mexico – %0,55
  4. Kaliforniya – %0,54
  5. Gürcistan – %0,51
  6. Vermont – %0,46
  7. Mississippi – %0,46
  8. Oklahoma – %0,46
  9. Oregon – %0,45
  10. Florida – %0,45

Nüfusun Yüzde Kaçı Transseksüel 2023

Transseksüel Nüfus 100.000 Kişi Başına Transseksüel Nüfus CaliforniaTexasFloridaNew YorkGeorgiaIllinoisNorth CarolinaPennsylvaniaOhioVirginiaMichiganWashingtonTennesseeArizonaNew JerseyMassachusettsIndianaMissouriMinnesotaAlabamaMarylandSouth CarolinaLouisianaColoradoOregonWisconsinOklahomaKentuckyDCMississippiArkansasNevadaConnecticutNew MexicoKansasHawaiiIowaUtahWest VirginiaNebraskaMaineIdahoDelawareNew HampshireRhode IslandVermontAlaskaMontanaSouth DakotaNorth DakotaWyoming20,00040,00060,00080,000100,000120,000140,000160,000180,000200,000220,000

Nüfusun Yüzde Kaçı Transseksüel 2023

Kaynağı Göster

CSV’LERJSON

DurumTransseksüel Nüfus100.000 Kişi Başına Transseksüel Nüfus Transseksüel Nüfus Yüzdesi
Columbia Bölgesi14.5502.032%2,03
Hawaii8.450569%0,57
Yeni Meksika11.750550%0,55
Kaliforniya218.400543%0,54
Gürcistan55.650505%0,51
vermont3.000463%0,46
Mississippi13.650461%0,46
oklahoma18.350456%0,46
oregon19.750453%0,45
Florida100.300449%0,45
Delaware4.550447%0,45
Louisiana20.900445%0,45
Alabama22.500441%0,44
Arkansas13.400441%0,44
Tennessee31.200441%0,44
kuzey Carolina44.750418%0,42
Massachusetts29.900417%0,42
Minnesota24.250416%0,42
arizona30.550414%0,41
Teksas125.350413%0,41
Washington32.850411%0,41
Missouri25.050404%0,4
Indiana27.600401%0,4
Güney Carolina21.000399%0,4
nevada12.700394%0,39
Virjinya34.500391%0,39
Maine5.350390%0,39
Kentucky17.700389%0,39
Illinois49.750388%0,39
New York78.600384%0,38
Rhode Adası4.250383%0,38
Alaska2.700365%0,36
Maryland22.300354%0,35
Kolorado20.850348%0,35
Batı Virginia6.100343%0,34
Connecticut12.400343%0,34
Ohio39.950336%0,34
Pensilvanya43.800335%0,33
Michigan32.900325%0,32
New Hampshire4.500322%0,32
Wisconsin19.150322%0,32
New Jersey30.100319%0,32
Kansas9.300314%0,31
Nebraska5.400270%0,27
ıdaho4.750247%0,25
Montana2.700243%0,24
Wyoming1.400241%0,24
Güney Dakota2.150237%0,24
Iowa7.400229%0,23
Utah7.200210%0,21
Kuzey Dakota1.650203%0,2
Amerika Birleşik Devletleri1.397.250413%0,41

USA Nüfusun Yüzde Kaçı Transseksüel 2023

Kaynağı Göster

  1. AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ’NDE KAÇ YETİŞKİN TANIMLANIR?

kaynak : https://worldpopulationreview.com/state-rankings/transgender-population-by-state

İnsan beyni parçacıklardan oluşur ve parçacıklar fizik yasalarına uyar.İnsan bilinci hala özgür mü?

Felsefe

doğal bilim

fizik

Sinirbilim

beyin bilimi

1.373 cevap

varsayılan sıralama

Li Ruiqiu Lachel

Li Ruiqiu LachelPsikoloji konusu altında mükemmel cevaplayıcı​odaklanÖzellik koleksiyonu3 ürün dahil

09:22Ve

cevap firmasıortak oluşturma1,42 milyon oynama · 1391 beğeni

54.910 kişi cevaba katıldı

Ah, bu gerçekten iyi bir soru.

Bu konuyla ilgili olarak, bilim ve felsefe çevrelerindeki mevcut genel fikir birliği iki noktada yoğunlaşmaktadır:

1) Bilinci bellidir ve insanın özgür iradesi yoktur .

2) Bilinç belirlidir ve insan (bir dereceye kadar) özgür iradeye sahiptir.

Bekle, görünüşe göre bu iki noktanın öncülü aynı mı?

Evet, bu üzücü bir hikaye: Şu anda akademik camia genel olarak “bilincin belirlendiği”ne inanıyor ve herkesin tartıştığı şey şu: Özgür irade nereye kadar var olabilir? Bunu herkes bilse ne olurdu?

Öncelikle özgür iradeden bahsetmeden önce determinizmden bahsedelim.

Determinizm, Newton mekaniği ile başlar. Newton’un klasik mekaniği, her şeyin kendi durumunu (yani atalet) değişmeden tutma özelliğine sahip olduğuna inanır. Eğer hali değişmişse, mutlaka bir dış kuvvet tarafından etkilenmiş olmalıdır. Ve bu etki fizik kanunları ile hesaplanabilir.

Ardından, Newton mekaniği fikrini izleyerek korkutucu bir sonuç bulacağız:

Tüm evren parçacıklardan oluşur ve her parçacığın durum değişikliği bir önceki andan etkilenir. O halde, tüm evrenin mevcut durumuna Durum 1 ve önceki duruma Durum 2 dersek, o zaman: Durum 1, Durum 2’den evrimleşmiş olmalıdır ve bu evrim doğrudan buradan hesaplanabilir.

Benzer şekilde, 2. durum da 3. durumdan evrimleşir ve 3. durum da 4. durumdan gelişir…

Bu şekilde geriye gitmek, evrenin doğduğu andan itibaren her şeyin önceden belirlenmiş olduğu anlamına gelmez mi? Her şeyin ne olacağı, nereye gideceği çoktan kararlaştırıldı mı?

Bu nedenle matematikçi Laplace, ” Laplace’ın iblisi ” adlı bir düşünce modeli önerdi: Evrende, tüm evrendeki her parçacığın tam durumunu (konum ve momentum dahil) tam olarak bilen Laplace’ın iblisi adında bir yaratık olduğunu varsayalım , o zaman bunu yapabilir mi? tüm evrenin geçmişini anlamak ve tüm evrenin parçacık durumunu hesaplayarak evrenin geleceğini tahmin etmek?

Yüzlerce yıldır bilime egemen olan determinizm budur.

Neyse ki, 20. yüzyılda geliştirilen kuantum mekaniği, determinizm için bir kusur buldu: Kuantum mekaniği, bir parçacığın aynı anda tam konum ve momentum elde etmesinin imkansız olduğuna inanıyor. momentumu daha bulanık olacaktır (Heisenberg’in kuantum mekaniğinin belirsizliği olarak da bilinen belirsizlik ilkesi).

Ayrıca, Kuantum Mekaniğinin Kopenhag Yorumu şunu kabul eder: Dünyanın kökeni, en alt katmandan itibaren, bir “olasılık dalgaları” katmanıdır – uzay ve zamanda olasılık biçiminde var olurlar. Ancak diğer maddelerle etkileşime girdiklerinde belirli bir varlığa çökerler. O zamana kadar “belirsizdirler”.

Görünüşe göre kuantum mekaniği determinizme ölümcül bir darbe indirmiş görünüyor.

Ama durum gerçekten böyle mi?

Bilimin gelişmesiyle birlikte, bilim adamları yavaş yavaş durumun böyle olmadığını anladılar. Determinizm gölgesi bir kez daha fiziği sardı.

Neden? Çünkü kuantum mekaniğinin belirsizliğinin bir özelliği vardır: sadece mikroskobik seviyede çalışır, makroskobik seviyeye ulaştığında, klasik mekaniğin özelliklerini geri kazandırır.

Örneğin: Vücudunuz sayısız parçacıktan oluşur. Her bir parçacığa ayrı ayrı baktığımızda, evrenin herhangi bir yerinde (örneğin Ay’da) ortaya çıkabilecek bir “olasılık dalgası”dır. Ancak bu parçacıklar bir “siz” içinde bir araya geldiklerinde, bu olasılık çöker – bir varlık oluşturan gerçek parçacıklar haline gelirler. Buradasın, onu görebilirsin, ona dokunabilirsin ve aniden ayda görünmeyeceksin.

Mikrodan makroya neden bu kadar fark var? Olasılık dalgaları neden “çöküyor”? Kuantum fizikçisi diyor ki: hiçbir fikrim yok.

Bu mikro seviyedir. Makroskopik düzeyde, Einstein’ın genel görelilik kuramı bir kez daha belirlenimciliğe katkıda bulundu.

Size bir soru sormak istiyorum: Sizce hangisi gerçek, geçmiş mi, şimdi mi yoksa gelecek mi?

Birçoğu şimdi olduğunu düşünürdü. Bunu anlamak kolaydır: geçmiş olmuş, var olmuş ama değiştirilmiş şeylerdir; gelecek ise henüz gerçekleşmemiş, belirsiz ve çeşitli olasılıkları olan şeylerdir. Sadece “şimdi” gerçek ve nesneldir.

Ama Einstein öyle düşünmüyordu.

Einstein, tüm evrenin, tüm olayların belirli bir koordinata sahip olduğu “4 boyutlu” bir uzay-zaman birliği ( Minkowski uzay-zamanı olarak da bilinir , yani 3 boyutlu uzay artı 1 boyutlu zaman) olduğuna inanıyordu. Yani doğumdan ölüme kadar tüm evrende her şey “gerçek”tir. Geçmiş, şimdi ve gelecek diye bir şey yoktur. Sadece zaman çizelgesinde yürüyoruz ve bu olaylara çarpmaya devam ediyoruz.

Bu evren modeline “Blok Evren” adı verilir. Bu zaman ve mekan kavramına “Sonsuzluk” denir. [1]

Tersine, çoğu insanın anladığı şey, gerçekten yalnızca “şimdi”nin var olduğu ve ne geçmişin ne de geleceğin var olmadığı kavramına “Şimdicilik” denildiğidir.

Peki fizik genel olarak hangi görüşe katılıyor?

2016 yılında, bir grup üst düzey fizikçi kozmoloji (TIME IN COSMOLOGY) üzerine bir konferans düzenledi. Fizikçilerin büyük çoğunluğu “bloklu evren” ve “ebedicilik” konusunda hemfikirdir, sadece çok az sayıda bilim adamı aynı fikirde değildir. (Bakış açısına katılmıyorum, daha sonra konuşacağız) [2]

Yani fizikte şu andaki genel fikir birliğimiz temelde şu: her şey zaten belirlenmiş.

Örneğin. Tüm evren bir film makarası gibidir, bir sinemada oturup filmi ekranda izleriz. O an oynanan karenin “şimdi” olduğunu, sadece bu karenin gerçek olduğunu, ne geçmişin ne de geleceğin var olduğunu düşünürüz.

Ama değil. Geçmiş, şimdiki zaman ve gelecek ne olursa olsun tüm film, bu tüm filmde yoğunlaşmıştır. Sadece kare kare oynanıyor, sürekli olarak bizim tarafımızdan görülüyor, bilincimiz tarafından “şimdi” olarak tanımlanıyor.

Pekala, sanırım şimdi bir sorunuz olmalı: determinizm “madde”ye, yani tüm parçacıklara dayanır. Peki ya bilincimiz?

Düşüncelerimiz ve eylemlerimiz bilincimizden gelir, peki bilincimiz madde midir? O da determinizmi takip ediyor mu?

Ama gerçekten durum bu mu?

Basit bir örnek vermek gerekirse: Bilgisayar başında oturuyorsunuz ve birden canınız su içmek geliyor, bu yüzden ayağa kalkıp bir bardağa su dolduruyorsunuz.

Burada zihninizdeki “su içmek istiyorum” fikrine “bilinç”, ayağa kalkıp su dökme eylemine ise “davranış” diyoruz. Yani: Ayağa kalkıp su dökme hareketiniz bilinciniz tarafından mı kontrol ediliyor?

Pek çok arkadaşın ilk tepkisi şu olabilir: Tabii bunda bir şüphe var mı? “Su içmek istiyorum” diye ayağa kalkıp su dökmedim mi?

Ama mutlaka değil.

Sinirbilimci Benjamin Libet tarafından yapılan bir dizi deneyde, katılımcıların beyinlerinde, onlar bir “düşünceye” sahip olmadan çok önce, elektrik sinyallerinde bir ani yükselme oluştuğunu buldu. Bu zirve sayesinde, katılımcıların bundan sonra ne yapacaklarını önceden tahmin edebilir. (Libet ve diğerleri, 1983)

Bu elektrik sinyali, katılımcının “fikre” sahip olmasından ne kadar önceydi? Ortalama 0,3 saniye civarındadır.

Psikoloji ve nörobilim topluluklarını şoke eden bir keşifti.

Bu nedenle, bu hipotezi test etmek için bir dizi deney birbiri ardına tekrarlandı.

Örneğin: 2008’de Koreli bilim adamı Chun Siong Soon bir dizi deney yaptı. Katılımcıların beyin aktivitelerini saptamak için fMRI (modern bir yaygın beyin görüntüleme tekniği) kullandılar ve onlardan bir düğmeye basma görevini tamamlamalarını istediler. boşaltmak:

Araştırmacılar, beyin aktivitesini izleyerek, katılımcıların tam olarak ne zaman ve hangi düğmeye basacaklarını tahmin edebildiler. (Chun Siong Soon ve diğerleri, 2008)

Yani, katılımcıların “düğmeye basmaya karar vermesinden” birkaç saniye önce, beyinleri zaten ilgili sinyalleri göndermişti. Düğmeye kendileri basmak yerine, katılımcılar düğmeye basmaları için sinyal tarafından dikte edildi.

(Bu makaleye 2.000’den fazla atıf yapılmıştır, bu da akademik camianın ona büyük önem verdiğini göstermektedir)

Diğer bir deney ise Fried tarafından 2011 yılında modifiye edilen Libet tarzı deneydir. Daha gelişmiş teknikler kullanarak tahmin başarı oranını %80’in üzerine çıkardı. (I Fried ve diğerleri, 2011)

Bazı okuyucular şunu sorabilir: Bu elektrik sinyalinin bir zaman farkı veya bir eyleme hazırlanma sinyali olması mümkün mü? Bu varsayım, Chun Siong Soon tarafından da bozuldu. 2013 deneyinde, aksiyon potansiyelleri olasılığını eledi ve tahmin edilen ilerleme yaklaşık 4 saniye öncesine kadar doğruydu. (Chun Siong Soon ve diğerleri, 2013)

Bu deneyler birlikte aşağıdaki sonuçları desteklemektedir:

Yaptığımız bilinçli eylemler “bilincimizden” çıkmayabilir.

Basitçe söylemek gerekirse: önce “su içmeyi isteme” bilincine sahip olduğumuzu düşüneceğiz, böylece ayağa kalkıp su dökeceğiz. Bilinç, davranışın nedenidir.

Ama aslında durum böyle değil, bilim adamları bu deneyler dizisi sayesinde, biz belirli bir bilinç oluşturmadan önce beynimizin net bir sinyal üreteceğini gözlemlediler. Bu sinyal her zaman bilinçten önce gelir ve davranışlarımızı kesinlikle tahmin edebilir.

Bu neyi gösteriyor? Bu elektrik sinyali, davranışlarımızın gerçek sebebidir. Bilinç, bu elektrik sinyalinin beyne geri bildiriminden başka bir şey değildir.

Bir benzetme kullanmak gerekirse: bilincimiz bir imparator gibidir. Görkemli bir şekilde emir veriyor gibi görünüyor, ama aslında arkasında bir gölge kabine var.Tüm kararları onlar veriyor ve imparatorun elinden çıkıyor.İmparator sadece bir sözcü. onlara.

Bu noktayı açıklığa kavuşturduktan sonra, daha fazla düşünelim.

Bu “su kesintisi” elektrik sinyali nereden geldi? Tüm durumunu izleyen ve “ah, biraz susuz kalmış gibi görünüyor” anlayanın vücut olduğunu ve bu sinyali beyne gönderdiğini hayal etmek zor değil.

Sonra beyin bu sinyali ikiye böler: Bir yol vücudumuzu ayağa kalkıp su dökmeye sevk eder, diğer yol ise bilincimize der ki: vücutta su eksik, biraz su içmem gerekiyor, o yüzden size söyleyeyim.

O zaman bu bizi çok ürkütücü bir sonuca götürür:

Tüm düşünce ve davranışlarımız, vücudumuzun ve beynin iç ve dış uyaranlara dayalı olarak ürettiği elektrik sinyallerinin geri bildiriminden geliyorsa, o zaman tüm düşünce ve davranışlarımızın aslında “belirlenmiş” olduğu söylenebilir mi?

Başka bir deyişle: Bir kişinin (Laplace’ın iblisi) tüm hallerini bilirsem, sonraki düşüncelerini ve davranışlarını tahmin edebilir miyim?

Bazı arkadaşlar şöyle sorabilir: Ama “su içme isteği” bilincine sahip olduğumda bunu yapmak zorunda kalmıyorum. Ayağa kalkıp su dökmekten de kendimi alıkoyabiliyorum, bu benim hür irademle değil mi?

Ama bir düşünün: Karar vermemeye karar verdiğinizde, aslında bu nedir? Eski düşünceyi (su içmek istiyorum) yeni bir düşünceyle (bunu yapma) değiştiriyorsunuz, ki bu esasen aynı: Bu yeni düşünce aynı zamanda etkileyen faktörlerini beynin elektrik sinyallerinde bulmalı. daha yüksek bir “neden” de.

Yani, hala maddi dünyaya ve determinizme geri dönüyoruz.

Ancak determinizm ile aynı fikirde olursak, kaçınılmaz bir sorunla karşılaşırız:

Determinizme göre insanın suç işleyip işleyemeyeceği baştan belli olmuyor mu?

Peki, onu hâlâ sorumlu tutabilir miyiz? “Özgürce karar veremediği” eylemlerden onu sorumlu tutabilir miyiz?

Elbette suç işleyip işlemeyeceğine karar verildi diyebiliriz ama suç işlerse tutuklanmamıza da karar verildi.

Bu mantığa göre, bir insan dünyaya geldiğinde, bir suç işlemeye “karar” verilir ve cezalandırılmaya “karar verilir” ve kendisinin direnme gücü yoktur. Bu … çok acımasız değil mi?

Bu, felsefedeki klasik “özgür irade sorunu”dur.

Özgür iradenin modern toplumun temeli olduğu söylenebilir. Özgür irade sorgulanır veya reddedilirse, hesaplanamaz sonuçlar olacaktır.

Bu nedenle, modern felsefede özgür irade konusunda genel olarak dört görüş vardır:

  • Determinizme katılıyorum ve “özgür iradenin olmadığına” da inanıyorum. Buna güçlü determinizm denir.
  • Determinizmle aynı fikirde olun, ancak “belirli bir derecede özgür iradeye sahip olabileceğimize” inanın. Buna uyumluluk denir.
  • Determinizme katılmamak ve özgür irademiz olduğuna inanmak. Buna özgürlük denir.
  • Determinizm ile aynı fikirde değil ama özgür irademiz olmadığına inanıyor. Buna güçlü uyumsuzluk teorisi denir.

Filozofların büyük çoğunluğu ya birinci ya da ikinci pozisyonu alıyor ve çok azı son ikisini alıyor, bu yüzden onları atlıyoruz.

İlki o kadar açık ki, detaylandırmaya gerek yok.

Bizi daha çok ilgilendiren ikincisi, yani bağdaşırcılık: Determinizmle hemfikir olduğumuza göre, neden özgür irade var? Bilincimiz ve davranışımız tamamen belirlenmiş değil mi?

Bu duruş 18. yüzyıla kadar uzanıyor. Bu pozisyonu kim alıyor? Hobbes, Hume , Schopenhauer ve diğer büyük filozoflar dahil. Ana fikirleri “klasik uyumluluk” olarak adlandırılır, yani:

İstediğini yapabilirsin, sadece “ne yapmak istediğine” karar veremezsin.

Schopenhauer’ın dediği gibi: Dilediğini yaparsın, istediğini yapmazsın.

Yani klasik bağdaştırıcılar kafanızın içinde ne olduğu umurlarında değil, umursadıkları şey: Dış dünya tarafından engellenmeden istediğinizi yapabiliyor musunuz? Yapabiliyorsanız, o zaman bir dereceye kadar özgür iradeye sahipsiniz.

Elbette, geriye dönüp bakıldığında, bu bakış açısı hiçbir şeyi çözmez: sadece sorunu gözden kaçırır ve sorunu yeniden yazar.

Sonuç olarak, modern filozoflar bazı yeni bağdaştırıcı görüşler ortaya attılar. Örneğin:

  • Frankfurt’un hiyerarşik modeli
  • Susan Wolfe’un rasyonellik modeli
  • Fisher-Ravezza’nın neden-tepki modeli
  • Strawson uyumluluğu

… [3]

vesaire.

Örnek olarak Frankfurt’un hiyerarşik modelini ele alalım. Frankfurt, aynı anda birden çok birinci dereceden arzuya ve bu birinci dereceden arzuyu yansıtan ve yargılayan ikinci dereceden arzulara sahip olabileceğimize inanıyor. İkinci dereceden arzuların varlığı, insanın diğer canlılardan farkı ve aynı zamanda özgür iradenin var olabileceği alandır.

Örneğin: Tembel olmak istiyorum (bu birinci dereceden bir arzu), ama aynı zamanda “tembelliğin iyi olmadığını” hissediyorum (bu ikinci dereceden bir arzu). ikinci dereceden arzunun dürtüsü, Tembelliği bırakın ve makaleyi yazın.

Yani bu örnekte, özgür iradem ikinci dereceden arzulara dayalıdır. Bu birinci dereceden arzunun ve ikinci dereceden arzunun kaynağı belirlenebilse de, belirlenen sonuç benim ikinci dereceden arzumla uyumlu olduğundan, determinizmi bozmadan özgür irademe göre hareket edebiliyorum.

Elbette tüm bağdaşırcıların bir sorundan kaçamayacaklarını göreceksiniz: bu determinizmdir. Sadece determinizm öncülünde özgür irade için alan için çabalayabilirler, böylece görünüşte birbirini dışlayan iki şey aynı anda var olabilir.

Öyleyse determinizmi reddedebilir miyiz? Yani mevcut akademik çevrede bu konuya nasıl bakıyorsunuz?

Daha önce de belirtildiği gibi, toplu evren ve ebediyet ile aynı fikirde olmayan bir avuç bilim adamı var. Örneğin:

Kozmolog Lee Smolin’in görüşü, topaklı evrenin yanlış olduğu yönünde. Gelecek gerçekte yok, evren sürekli gelişiyor, doğuyor ve her an yoktan değişiyor.

Fizikçi George Ellis, bloklu evrenin doğru olduğuna inanıyor Evren gerçekten de 4 boyutlu bir “blok” (uzay-zaman sürekliliği), ancak tam değil, sürekli büyüyor. Bu “bloğun” yüzeyi “şimdi” dir. Bu görüşe “büyüyen bloklu evren” denir.

Diğer görüşler, evreni bilgi açısından açıklar ( kuantum bilgi teorisi ). Örneğin: evrenin toplam kapasitesi sınırlıdır, bu nedenle bilgisi de sınırlıdır, bu nedenle baştan “tüm geleceği belirleyemez” – genişledikçe ve büyüdükçe yeni bilgiler yaratmaya devam etmelidir, vb.

Ancak bunlar determinizmi olumsuzlayabilir veya tersine çevirebilir mi? Kişisel bakış açıma göre zor. Söyleyebileceğim en fazla şey, determinizmin “kapatıldığı” kapakta küçük bir boşluk olduğu.

Aslında, bilimin gelişmesi ve tartışılması ile bilim adamları ve filozoflar temelde bir fikir birliğine varmışlardır: muhtemelen determinizm ile aynı fikirde olmalıyız.

Öyleyse determinizm temelinde özgür irade var olabilir mi? Ahlaki sorumluluklarımız, geleceğe olan güvenimiz vb. özgür iradeye bağlı mı?

Özgür irade reddedilirse sonuçları nelerdir?

London School of Economics’te felsefe profesörü olan Christian List, maddi düzeydeki belirlenimciliğin ruhsal düzeydeki belirlenemezcilikle tutarsız olmadığına inanıyor. Bilincin tamamen maddeye indirgenemeyeceğine inanıyor. Libet gibi bir dizi deney, “elektrik sinyallerinin davranışın nedeni olduğunu” açıklayamaz, bu sadece otonom bilincimizin bir yan ürünü olabilir.

Sinirbilimci Aaron Schurger’in deneyleri bu varsayımı desteklemektedir. Aaron Schurger, Libet ve diğerleri tarafından bir dizi deneyde gözlemlenen elektrik sinyallerinin, bilinci üreten çevresel bir faktör olabileceğine inanıyor – tıpkı her zaman hava güneşli olduğunda dışarı çıktığımız gibi, ama bu “güneşli” anlamına gelmez. Aynı nedenle dışarı çıkıyoruz. (Aaron Schurger ve diğerleri, 2012)

İsrailli felsefe profesörü Saul Smilansky daha karamsar. “İlüzyonizm” görüşüne sahip, yani özgür iradenin bir yanılsama olduğuna inanıyor, ancak insan toplumunun bu yanılsamaya ihtiyacı var.

Özgür iradeye inanmak gerçekten bir yanılsamadır, ancak toplum bu yanılsamayı savunmalıdır. Determinizm fikri ve onu destekleyen gerçekler fildişi bir kuleye kapatılmalıdır. Yalnızca yüksek duvarların ardında 

eğitim görmüş olanlar , bana söylediği gibi, “karanlık gerçekle yüzleşmeye” cesaret 

edebilir . toplumun iyiliği için. 

[4]

Bununla birlikte, Şubat 2021’de Köln Üniversitesi’nden psikolog Oliver Genschow ve ekibi bir çalışma yayınladı: 26.000’den fazla katılımcıyla yaklaşık 150 araştırmayı incelediler ve şunları buldular:

İnsanlar “özgür iradenin bir yanılsama olduğunu” bilseler bile, öyle görünüyor ki, bu pek bir fark yaratmıyor. (Genshow ve diğerleri, 2021)

Katılımcılara özgür iradenin olmadığına dair bir dizi ikna edici kanıt sunarak ve ardından öz bildirimlerini ve davranışlarını gözlemleyerek, katılımcıların başlangıçta bir kafa karışıklığı ve şok halinde olabileceğini, ancak zamanla Nasıl hissettiklerini ve hissettiklerini gördüler. davranış zamanla değişmiyor gibi görünüyor. Ne daha “hoşgörülü” ne de daha “disiplinli” hale geldi.

Araştırmanın nihai sonucu, özgür irade ile ahlak ve davranış arasında net bir ilişki olmadığıdır. Filozoflar endişeleniyorlar, belki de bir tür endişe.

Söylemeye gerek yok, bu çok heyecan verici bir keşif.

Son olarak, bakış açım hakkında kısa bir konuşma.

Demek istediğim aslında çok basit: Determinizm doğru olsa bile her şeye karar verilmiş, bizim için pek bir önemi yok.

Nedeni basit: Her şeye karar verilmiş olsa bile, ama biz bunu bilmiyoruz — öyleyse karar verilmiş olup olmamamızın bizim için ne önemi var?

Bir film izlemek gibi. Elbette bir filmin sonu önceden yapılır, ancak bu yüzden bir filme gitmeyi bırakır mısınız? Tabii ki değil. Bizim için en önemli şey süreçten zevk almak, düşünmeye ve deneyimlemeye devam etmektir.

Determinizm hayatınızın sonucunu etkiler mi? Aslında değil. Yalnızca mevcut deneyiminizi, durumunuzu ve davranışınızı etkileyebilir.

“Hiçbir şeyin kader olmadığını” düşündüğümüz için kötü bir insan olmaktansa iyi bir insan olmayı mı seçiyoruz? HAYIR. Çünkü vicdanımızın acısını ve kınamasını hissetmek istemiyoruz.

Dünyadaki bir insan, büyük ölçüde doğuştan gelen genler ve edinilmiş çevre tarafından şekillendirilir – bunlar birlikte mevcut sizi şekillendirir ve olmak istediğiniz geleceğe rehberlik eder.

Bu temelde, %100 karar vermek ile %80 karar vermek arasında gerçekten büyük bir fark var mı? hiç de bile.

Ek düşünce: Determinizm doğru olsaydı bile üzerimizde hiçbir etkisi olmazdı. Çünkü “neye” karar verildiğini -gerçekten yapmadığımız sürece- asla bilemeyiz.

Örneğin: Bazı arkadaşlar sorabilir: Determinizm doğruysa, bir kişinin kişiliği sabit midir ve değiştirilemez mi?

Aslında değil. Son yıllarda yapılan araştırmalar, kişiliğin yetişkinlikten sonra kademeli olarak dengeleneceğini, ancak değişmez olmadığını bulmuştur. Aslında araştırmacılar, bir insanın istediği gibi yaşamasına izin vermişlerdir ve bir süre sonra kişiliği gerçekten değişecektir.

Yani, eğer bir içedönük dışadönük olmak istiyorsa, gerçekten bir dışadönük gibi davrandığı sürece, o zaman zamanla gerçekten çok daha fazla dışadönük olacaktır.

Peki bu durumda “özgün kişiliğinin içe dönük olduğu” veya “giderek dışa dönük olduğu” tespit edilmiş midir?

Biz bilmiyoruz. Sadece ne zaman yaptığımızı biliyoruz.

Bu nedenle nazik bir insan olmak, kendiniz, başkaları ve dünya için anlamlı ve değerli bir şeyler yapmak ve bu süreçte mutlu, tatmin olmuş ve keyifli hissetmeye devam etmek her zaman yanlış olamayacak bir stratejidir.

Bizi nihai olarak şekillendiren şey, hayali bir dış güç değil, süreçteki sürekli çabalarımız ve uygulamalarımızdır.

Yıldızlı gökyüzüne bakarken her adımı iyi atmalısın.

Bu daha önemli bir şey olabilir.

başvurmak

  1. Bu parça için lütfen “Zamanın Sırası”na bakınız. Ebedicilik hakkında pek bir şey söylemiyor ama bazı temel bilgileri doldurabilir.
  2. Bakınız: https://www.quantamagazine.org/a-debate-over-the-physics-of-time-20160719/
  3. Bu parça şu adreste bulunabilir: https://plato.stanford.edu/entries/compatibilism/#CompTran Stanford Felsefe Ansiklopedisi
  4. Bakınız: https://www.theatlantic.com/magazine/archive/2016/06/theres-no-such-thing-as-free-will/480750/

2021-04-15 17:22 tarihinde yayınlandı

https://haber34tech.wordpress.com/
Otobiyografinizi yazıyorsunuz. İlk cümleniz ne olurdu?

https://haber34tech.wordpress.com

Evrendeki Harika Hikayeler

Bilim adamları tarafından neden yaşamın beşiği olarak kabul edilen küçük kırmızı cüce yıldız?

Bilim adamları tarafından neden yaşamın beşiği olarak kabul edilen küçük kırmızı cüce yıldız?

uzay-zaman iletişimi

uzay-zaman iletişimiHarika dünyayı keşfedin ve tüm yolu sizinle birlikte yürümek isterim

2 kişi bu gönderiyi beğendi

Yıldızlar, evrendeki görünür maddenin ana gövdesidir ve tüm evrendeki görünür maddenin %99’unu oluşturur. Neden görünür madde denir? Çünkü modern bilimsel araştırmalar, evrene gerçekten hakim olan görünmez maddenin, tüm evrenin kütle-enerjisinin yaklaşık %95’ini oluşturan karanlık enerji ve karanlık madde olduğuna inanmaktadır.

Bugün bu görünmez ve soyut şeylerden bahsetmiyoruz, sadece ufkumuzda aktif olan yıldızlardan bahsediyoruz.

Bir yıldızın yaşamı kabaca doğum dönemi, olgunlaşma ve durağan dönem ve çürüme dönemi olmak üzere üç aşamaya ayrılır. Doğum periyodu ve ölüm periyodu, bir yıldızın toplam ömrünün küçük bir bölümünü oluştururken, olgunlaşma ve durağan dönem, yıldızın yaşam döngüsünün %90’ından fazlasını oluşturur. Bu dönemdeki yıldızlara ana dizi yıldız aşaması denir ve kırmızı cüceler, turuncu cüceler, sarı cüceler ve mavi cüceler gibi yıldızlar ağırlıklı olarak aktiftir.

Bazıları kahverengi cücelerin olduğunu düşünür ama bu tür yıldızlara başarısız yıldız denir çünkü çok küçüktür ve çekirdek basıncı ve sıcaklığı hidrojen füzyonunu ateşleyemez.Yıldızlar arasında sayılması gerektiğini düşünmüyorum.

Bu şekilde, gerçekten ısı yayan ve uzayı yayan yıldızlar, esas olarak kırmızı cüceler, turuncu cüceler, sarı cüceler ve mavi cüceler gibi yıldızları ifade eder. Bu yıldız türlerinin sınıflandırılması esas olarak yıldızın kütlesine ve tayfına dayanmaktadır.Genel olarak konuşursak, yıldızın kütlesi ne kadar büyükse parlaklık o kadar fazladır, bu nedenle yıldızın spektral tipi yıldızın kütlesi ile yakından ilişkilidir. .

Gökbilimciler yıldız spektral tiplerini yedi kategoriye ayırırlar: O, B, A, F, G, K, M. Tabii ki, her spektral türün bir genlik aralığı vardır, bu nedenle bilim adamları bu kategorilerin her birini 0-9 Arap rakamlarıyla işaretlenmiş, A1 tipi veya G2 tipi gibi 10 alt tipe ayırırlar.

Bu şekilde, yıldız kütlesi ile güneş kütlesinin bir katı olan ve küçükten büyüğe sıralanan spektrum arasındaki ilişki oluşturulur: M-tipi spektrum yıldızları, en küçük kütleye sahip kırmızı cüceleri ifade eder ve kütle açıklıkları şu şekildedir: Güneşin 0,08 ila 0,5 katı arasındadır.Yaklaşık 2000~3500K, renk kırmızıdır ve parlaklık güneşin yaklaşık %4’üdür, K-tipi spektrum yıldızı turuncu bir cüce yıldızdır, kütlesi 0,5 ila 0,8 arasındadır. Güneşinkinin katı, yüzey sıcaklığı yaklaşık 3500~5000K ve rengi turuncu.Güneşin yaklaşık %40’ı kadar parlak.

Daha ileride güneşimizin spektrum tipi, yani G-tipi spektruma sahip sarı bir cüce yıldız, güneşin kütlesinin 0,8 ila 1,7 katı, yüzey sıcaklığı yaklaşık 5000-6000K, açık sarımsı beyaz renklidir. ve güneşin parlaklığının 0,8 katı ile 6 katı arasında bir parlaklık. Güneşimiz G2 tipi spektruma aittir.

Yukarıya çıkan mavi cüce, sarı cüceden daha büyük bir kütleye sahip bir yıldızdır ve F, A, B ve O türleri olmak üzere dört spektral dereceye ayrılmıştır. Bu yıldızlar, güneşin kütlesinin birkaç katı ile güneşin kütlesinin düzinelerce hatta 200 katı arasında değişen, yüzey sıcaklıkları 7500K ile 60000K arasında değişen, renkleri beyazdan mavi-beyaza değişen orta ila büyük kütleli yıldızlardır. ve hatta güneşin parlaklığının on binlerce ila 1,4 milyon katı olan mavi.

Yıldız ne kadar büyükse, sıcaklığın ve parlaklığın o kadar yüksek olduğu görülebilir. Ancak bir yıldızın ömrü kütlesinin tam tersidir ve kütlesi daha büyük olan bir yıldızın ömrü daha kısadır.

Sonuç olarak, yıldızların yaşam süresindeki boşluk büyük ölçüde genişledi, en kısa yaşam süresi yalnızca birkaç milyon yıl ve en uzun yaşam süresi trilyonlarca yıl oldu. Bunun nedeni, yıldızın kütlesi ne kadar büyükse, çekirdek basıncı ve sıcaklığı o kadar yüksek, hidrojen füzyon reaksiyonu o kadar yoğun ve vahşi ve yakıt o kadar hızlı tüketiliyor. Bir yıldızın çekirdek yakıtı tükendiğinde, evriminin ve düşüşünün son aşamasına ulaşmıştır.

Yıldızların ölüm yöntemi de kütle ne kadar büyükse o kadar şiddetlidir.Genellikle Güneş’in 0,5 katı veya daha fazla kütlesi olan yıldızlar sonunda helyum füzyonuna neden olabilir ve sonunda karbonun sonuna kadar reaksiyona girer.Bu yıldızın genişleyerek kırmızı dev bir yıldız haline gelmesine ve çevredeki gazın uzaya dağılmasına neden olacaktır.Son olarak çekirdekte minik bir beyaz cüce kalır.

Güneşin kütlesinin 8 katından daha büyük yıldızlar için, evrimin sonunda içeride termonükleer bir kaçış meydana gelecek, bir süpernova patlamasını tetikleyecek ve sonunda parçalara ayrılacak ve uzayda dağılacak veya arkasında bir nötron yıldızı bırakacak; daha büyük yıldızlar Güneş’in kütlesinin 30 ila 40 katından fazla, Bir süpernova patlamasından sonra çekirdekte kalan şey bir kara deliktir.

Bugün yıldızların kahramanca ölümünden bahsetmeyeceğiz, ama esas olarak bilim adamlarının kırmızı cüceler hakkında neden bu kadar iyimser olduklarından, kırmızı cücelerin yaşamın beşiği veya yaşamın nihai varış noktası olduğunu düşündüklerinden bahsedeceğiz.

Aslında, basitçe söylemek gerekirse, üç sebep var.

İlk olarak, kırmızı cüceler en uzun ömre sahiptir.

Yıldızlar, yaşamın enerji elde etmesinin temel şartlarıdır.Yıldızlar olmadan, bırakın aklın ve uygarlığın ortaya çıkmasını, yaşamın olmayacağını söyleyebiliriz. Ve yaşam ve uygarlığın gebe kalması için zamana ihtiyacı vardır, tıpkı güneş ve dünyanın 4,6 milyar yaşında olması gibi.Yaşam milyarlarca yıllık gelişme ve evrim geçirmiş olsa da, bilgelik ve uygarlık hala olgunlaşmamış ve insan faaliyetlerinin kapsamı hala sınırlıdır. Esasen dünyamızı tasavvur etmek ve dünyanın etrafında dolaşmak, güneş sisteminin dışına uçmak daha da bir hayaldir.

Güneşimiz yaklaşık 10 milyar yıllık ömre sahip sarı bir cüce yıldız, şimdi orta yaşlı, 4.6 milyar yaşında ve 5 milyar yıldan fazla bir süre sonra ölecek. O sırada güneş kırmızı bir dev olacak. yıldızın çapı şu anki boyutunun yaklaşık 200 katına kadar genişledi ve kenarı dünyanın yörüngesinin hemen yakınında ve dünya muhtemelen gazlaşacak ve güneşin alevleri tarafından yutulacak.

Şu anda, tüm güneş sistemi kargaşa içinde ve yaşam çoktan sona erdi. Araştırmalara göre güneş bundan sonra en fazla 1 milyar yıl yaşamı destekleyebilir.1 milyar yıl sonra güneşin parlaklığı %10 artacak.

İnsanların yıldızlararası bir uygarlığa dönüşüp gelişemeyeceği, güneş sisteminden kaçıp diğer yıldız sistemlerinde veya yıldızlararası uzayda hayatta kalmaya devam edip edemeyeceğini kimse bilmiyor. Ancak bir şey çok önemli, yani yaşamın doğuşu ve uygarlığın gelişmesi ve gelişmesi istikrarlı bir uzay ortamı gerektirir, bu nedenle yıldızların yaşam süresi ve kararlı dönemleri yaşamın ve uygarlığın gelişmesi için gerekli koşullardır.

Kırmızı cüceler en düşük kütleli yıldızlardır ve yıldız ömürleri yasasına göre en uzun ömre sahiptirler. Kütle ve tayfa göre bölündüğünde, en büyük kırmızı cüce yıldızın kütlesi güneşin 0,5 katıdır ve ömrü 50 milyar yıla ulaşabilir; daha küçük olan kırmızı cüce yıldızın ömrü 100 milyar yıldan fazladır; daha küçük olanın ömrü 50 milyar yıldır. kırmızı cüce yıldız ömrü trilyonlarca yıldan trilyonlarca yıla bile ulaşabilir.

Kırmızı cücelerin ultra uzun ömürleri, yaşam ve bilgeliğin üremesi ve gelişmesi için uzun vadeli bir fırsat sağlar. Yani, gelecekte insanlar güneş sisteminde kalamayacakları zaman, başka yıldızlararası sığınaklar aramak zorundadırlar.En olası şey, bir kırmızı cüce yıldız aramak ve gelişmeye devam etmek için oradaki sabit enerjiye güvenmektir.

Bize en yakın yıldız, kırmızı bir cüce olan Proxima Centauri’dir. Proxima Centauri’nin kütlesi güneşin sekizde biri kadardır ve ömrü 100 milyar yıldan fazla olabilir. Bilimsel araştırmalar, bizden 4.22 ışıkyılı uzaklıkta bulunan bu zayıf yıldıza, ikisi yaşanabilir bölgede bulunan ve yaşamın var olması için gerekli koşullara sahip 3 gezegenin eşlik ettiğini bulmuştur.

İkincisi, kırmızı cüceler evrendeki en çok sayıda yıldızdır.

Galaksimizde yaklaşık 400 milyar yıldız vardır ve bunların yaklaşık %10’unu bizim güneşimiz gibi sarı cüceler, güneşten daha büyük kütleli yıldızların toplam sayısı sadece %3, güneşten daha küçük kütleli turuncu cüceler oluşturur. yıldızların yaklaşık %12’sini oluşturur ve geri kalan %75’i kırmızı cücelerdir.

Gözlemler, güneşe en yakın 10 yıldız grubundan 9’unun kırmızı cüce olduğunu ve güneşe en yakın 50 yıldızın %80’inden fazlasının kırmızı cüce olduğunu bulmuştur.

Daha ileri bilimsel araştırma, güneş merkezli 1500 ışıkyılı içinde, farklı spektral türlerdeki yıldızların sayısının yaklaşık olduğunu buldu: B tipi yıldızlar %1, A tipi yıldızlar %1,5, G tipi yıldızlar %13 ve K-tipi yıldızlar %20, M-tipi yıldızlar %56 ve spektrum ile kütle arasındaki ilişkiye göre kırmızı cüceler büyük çoğunluğu işgal eder ki bu da yukarıdaki tahminle karşılaştırılabilir.

Evrende o kadar çok kırmızı cüce var ki ve ömürleri çok uzun.Böyle bir yerde yaşam ve uygarlığın ürememesi ve gelişmemesi mantıksız görünüyor.

Üçüncüsü, kırmızı cüceler uzun süre kararlıdır.

Yaşamın doğuşu nispeten rahat bir ortam gerektirir, ancak erken bilimsel araştırmalar, kırmızı cücelerin yaşamın doğuşu ve üremesi için uygun olmadığına ve elbette uygarlığın doğuşu ve gelişmesine uygun olmadığına inanmaktadır.

Bunun nedeni ise kırmızı cücelerin kütlelerinin küçük ve sıcaklıklarının düşük olmasıdır.Yaşam üreten bir gezegen bu kadar düşük kütleli bir yıldızın yaşanabilir bölgesinde olacaksa yıldıza çok yakın olması gerekir. Yaşanabilir bölge denilen bölge, yıldızdan gezegene yayılan ısıdır ki bu sadece sıvı haldeki suyun varlığına uygundur, yani gezegenin sıcaklığı 0 derece civarında uygun bir aralıkta olmalıdır.

Örneğin bize en yakın yıldız olan Proxima Centauri, Proxima Centauri b adlı yaşanabilir bölgede bir gezegene sahiptir ve bu gezegen, dünyaya olan uzaklığın yalnızca yirmi birde biri olan ana yıldızdan yalnızca yaklaşık 7 milyon kilometre uzaklıktadır. güneşe. Bu mesafe nedeniyle, kaçınılmaz olarak iki olguya yol açacaktır: Birincisi, yıldızın yerçekimi tarafından kucaklanmamak için gezegenin dönüş hızının çok hızlı olması gerektiği, diğeri ise gelgitsel olarak kilitleneceği. yıldızın yerçekimi kuvveti ile, yani bir tarafı daima yıldıza bakar.

Devir süresi sadece 11,2 gün olan ve Proxima Centauri tarafından gelgit kilitlenmiş Proxima b için durum böyledir.Bir tarafı yıldızlar tarafından kavrulmuş, diğer tarafı ise her zaman yıldızlardan uzak, karanlığa ve aşırıya batmış durumda. soğuk.

Başka bir sebep daha var: kırmızı cüceler genellikle yaşam döngülerinin ilk aşamalarında parlama yıldızları şeklinde görünürler, yani yüzey son derece dengesizdir ve genellikle devasa enerji patlamaları yayarlar. Güneşte yirmi yıla kadar Sadece bir kez olur, ancak kırmızı cücelerde birkaç haftada bir olur.

Bu şekilde çok büyük bir enerji radyasyonu çok yakın gezegenlere çarpar ve yaşam ve uygarlığın üremesi imkansızdır.

Bununla birlikte, onlarca yıllık takip araştırmasından sonra, bilim adamları yeni keşifler ve bilişler elde ettiler: kırmızı cücenin gezegeni gelgit kilitli olsa bile, gezegenin bir atmosferi olduğu sürece, atmosferin akışı ısıyı aktarabilir ve hatta Sonsuz karanlık taraf Sıcaklık var; kırmızı cüce yıldız erken vahşi aşamadan geçerken, daha sonra kararlı ve olgun aşamada çok zaman var, bu süre güneş benzeri yıldızlardan çok, çok daha uzun, yeterince yaşamın doğuşu ve uygarlığın gelişmesi için.

Bu nedenle, kıyaslandığında, günümüz bilim camiası, özellikle astronomlar ve astronomlar, evrendeki yaşamın ve uygarlığın doğuşu ve gelişimi için en uygun beşiğin veya evren uygarlığının nihai varış noktasının kızıl cüce olmadığına genel olarak inanırlar. hariç. Bunun hakkında ne düşünüyorsun? tartışmaya hoş geldiniz.

Kaynak : Time-Space Newsletter’ın orijinal makalesi için lütfen yazarın telif haklarına saygı gösterin, anlayışınız ve desteğiniz için teşekkür ederiz.Yayın tarihi 2023-03-03 09:26・IP, Jiangxi’ye aittir

https://zhuanlan.zhihu.com/p/611017330

Bilim Adamları çevremizde havayı enerjiye dönüştürmeyi başardılar

https://zhuanlan.zhihu.com/p/374034504

ZOL Zhongguancun Çevrimiçi

ZOL Zhongguancun Çevrimiçionaylanmış Hesap

Kablosuz şarjın genellikle cep telefonlarının, saatlerin ve diğer cihazların kablosuz şarjı gibi kablosuz güç aktarım teknolojisine, esas olarak elektromanyetik indüksiyon prensibi ile atıfta bulunduğunu söyleriz. Ancak şimdi Singapur Ulusal Üniversitesi ve Japonya’daki Tohoku Üniversitesi’nden bir bilim ekibi, Nature dergisinde Wi-Fi sinyallerini enerjiye dönüştürebildiklerini ve elektronik cihazları şarj edebildiklerini gösteren yeni bir makale yayınladılar.

Araştırma lideri Profesör Yang Hyunsoo (solda) ve makalenin ilk yazarı Dr. Raghav Sharma

Bilim adamları, bir “kendi kendine torklu osilatör” (STO) geliştirdiler. Bu cihazla, bazı küçük elektronik cihazlara güç sağlamak için radyo frekansı toplanabilir ve enerjiye dönüştürülebilir. Spin-tork osilatörleri, mikrodalgalar oluşturmak için manyetik alanın yönündeki değişiklikleri kullanan nano ölçekli cihazlardır, ancak herhangi bir tek cihaz tarafından üretilen mikrodalgalar, pratik uygulamalar için çok zayıftır. Bu nedenle fizikçiler, büyük entegre devreleri birleştirerek güvenilir mikrodalga alanları oluşturmaya çalışırlar. Araştırmacılar, yeterince kullanılmayan bu enerji kaynağından yararlanmak için uzay ve düşük frekans kısıtlamalarının üstesinden geldi ve sekiz spin-tork osilatörünün seri olarak bağlandığı yeni bir dizi kullandı.

Bu dizi aracılığıyla, Wi-Fi tarafından kullanılan 2,4 GHz kablosuz elektromanyetik dalga, daha sonra kapasitöre iletilen ve 1,6 V LED lambayı başarıyla aydınlatan bir DC voltaj sinyaline dönüştürülür. Kondansatör 5 saniye şarj edildiğinde, kablosuz güç kapatıldıktan sonra aynı LED ışığını bir dakika boyunca yakabilir.

Şu anda, teknolojinin enerji toplama yeteneklerini daha da geliştirmek için, araştırmacılar dizideki farklı spin-tork osilatörlerinin sayısını test ediyorlar. Diğer elektronik cihazları ve sensörleri kablosuz olarak şarj etmek için enerji toplayıcıları test etme planları da var.

kaynak: https://zhuanlan.zhihu.com/p/374034504

Yayınlanan 2021-05-21 04:44

Darwin’den 1000 yıl önce evrim fikrini ortaya atan Müslüman: Basralı El Cahiz

Yayin tarihi : 1 Mart 2019

Kaynak : https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-47414410

Filozof El Cahiz için çıkarılan pul
Fotoğraf altı yazısı,Katar Posta kurumunun İslam aleminin büyük isimleri serisinde yer alan El Cahiz pulu

Charles Darwin’in, yeryüzündeki canlı türlerinin zaman içinde doğal seleksiyon adını verdiği bir süreç sonucu değişime uğradığını ortaya koyan evrim teorisi insanlığın canlılar alemine bakışını tamamen dönüştürerek, çağdaş bilime damgasını vuran köşe taşlarından biri oldu.

1859 tarihli Türlerin Kökeni adlı kitabında Darwin evrimi, türlerin özelliklerinin nesilden nesile aktarımında meydana gelen kalıtımsal farklılaşma olarak tanımlar ve böylece ortak bir türden nasıl farklı türlerin ortaya çıktığının izini sürer.

Fakat, biraz dikkatli bir tarih incelemesi evrim teorisinin kendisinin de tarihsel kökenleri olduğunu ortaya koyuyor.

Bu kökenleri İslam dünyasında buluyoruz.

Doğal Seleksiyon

Charles Darwin’den yaklaşık 1000 yıl önce bugünkü Irak’ın Basra bölgesinde yaşayan El Cahiz adıyla bilinen Müslüman bir filozof Kitab-ül Hayvan adlı kitabında, hayvan türlerinin doğal seleksiyon adını verdiği bir süreç içinde nasıl değiştiğini anlatıyordu.

Asıl adı Ebu Osman Amr El Kenani el Basri olan filozof “patlak göz” anlamına gelen lakabı El Cahiz ile tarihe geçmiş.

El Cahiz'in Hayvanlar Kitabı'nden iki sayfa
Fotoğraf altı yazısı,El Cahiz’in eseri Kitab-ül Hayvan yedi ciltten oluşuyor

Çok nazik bir lakap değil belki, fakat El Cahiz ismi, filozofun ufuk açıcı kitabı Kitab-ül Hayvan (Hayvanlar Kitabı) ile birlikte bilim tarihinin bir parçası.

El Cahiz, milattan sonra 776 yılında bugünün Irak’ının güneyindeki Basra’da doğdu. O sırada bölgedeki Arap felsefe ve din alimleri arasında rasyonalist diye tanımlanabilecek akla ve mantığa önem veren bir akım olan Mutezile hareketi güçlenmekteydi.

Akılcı bir akım olan Mutezile, mantık kurallarıyla çelişir gördüğü âyet ve hadisleri akla uygun gelecek şekilde yorumluyor ve bu tutumuyla iktidardan bir hayli eleştiri ve tepki de alıyordu.

Abbasilerin en parlak günleriydi ve Basra’da Yunan filozoflarının çalışmaları Arapçaya çevriliyor din, bilim ve felsefe üzerine çok güçlü tartışmalar sürdürülüyordu.

İşte El Cahiz’in Hayvanlar Kitabı’nda dile getirdiği fikirleri böyle bir entellektüel ortamda doğmuştu.

Yine o dönemde Çinli tüccarlar tarafından Basra’ya getirilen kağıt sayesinde fikirler daha hızlı yayılmaya başlamış ve genç El Cahiz de bir çok konuda çalışmaya başlamıştı.

İlgi alanları genişti. Bilim, coğrafya, felsefe, Arap dili ve edebiyatı gibi konularda yazıyordu. Yaşamı boyunca 200 civarında kitap yazdığı tahmin ediliyor ama ne yazık ki bu kitapların sadece üçte biri zamanımıza kadar gelebildi.

Charles Darwin'in portresi
Fotoğraf altı yazısı,Charles Darwin 1882 yılında öldüğünde millete malolmuş büyük insanların gömüldüğü Westminster Abbey (Aziz Peter) kilisesine gömülerek onurlandırıldı

Hayvanlar Kitabı ve evrim fikri

El Cahiz’in en ünlü eseri olan Hayvanlar Kitabı 350 farklı hayvanın anlatıldığı bir tür ansiklopedi gibi tasarlanmış. Bu kitapta yazarın dile getirdiği görüşler ise Darwin’in evrim teorisi ile çok yakın benzerlikler içeriyor.

“Hayvanlar, varoluşlarını sürdürmek ve mevcut kaynaklar için, başkasına yem olmamak ve üreyebilmek için bir mücadele yürütürler” diyen El Cahiz şöyle sürdürür:

“Çevre faktörleri canlıların hayatta kalabilmesi için yeni özellikler geliştirmesinde, dolayısıyla onların yeni türlere dönüşmesinde rol oynar. Hayatta kalmayı ve üremeyi başaran hayvanlar başarılı özelliklerini yavrularına geçirirler.”

El Cahiz, canlılar aleminin hayatta kalabilmek için sonsuz bir mücadele olduğunu ve daima bazı türlerin diğerlerinden daha güçlü olduğunu açıkça ifade ediyor.

La Petite Lune kapağı, 1871
Fotoğraf altı yazısı,1871 tarihinde yayınlanan Fransız La Petite Lune dergisi, kapağında, insanın maymunla aynı atadan geldiğini söyleyen Darwin’i böyle karikatürleştirmişti

El Cahiz’e göre, hayatta kalabilmek için hayvanlar yiyecek bulma, başkasına yem olmama ve çoğalma bakımından diğer türlerle rekabet etmek zorundaydılar ve bu onları her bir nesilde biraz değişmeye zorluyordu.

Bu düşünceler El Cahiz’den sonra gelen Müslüman düşünürleri de etkiledi. El Farabi, El Arabi, El Biruni ve İbn-i Haldun gibi büyük düşünürler onun çalışmalarını okudu ve etkilendi.

Pakistan’ın “Manevi Babası” diye anılan Muhammed İkbal, 1930’da yayımlanan toplu yazılarında, “Hayvanların hayatlarında göçler ve çevre değişiklikleriyle meydana gelen değişimlerin önemine işaret eden El Cahiz olmuştur” diyerek onun önemine işaret eder.

Buna karşılık, Darwin’in, Arapça bildiği ya da El Cahiz’in çalışmalarından haberdar olduğu yönünde somut bir kanıt yok.

Darwin Galapagos adalarındaki 4 ayrı ispinoz tipini çizmişti
Fotoğraf altı yazısı,Darwin Galapagos adalarında ispinoz kuşlarının, gagalarında meydana gelen farklılaşma ile birbirinden ayrılmaya başladığını gözlemlemiş ve dört ayrı ispinoz türünü çizmişti

Yıllarını seyahat ederek doğal yaşamı gözlemleyen ve teorisini eşi görülmemiş şekilde ayrıntılı olarak ve netlikle anlatarak canlılar alemine bakışımızı değiştiren İngiliz doğa bilimci Darwin, haklı olarak evrim teorisinin yaratıcısı olarak anılıyor.

Fakat BBC radyosuna İslam ve Bilim adı altında bir belgesel dizisi hazırlayan bilim gazetecisi Ehsan Masood’un vurguladığı gibi, evrim düşüncesine katkıda bulunan diğer isimleri hatırlamak da çok önemli.

Yaradılışçılık yaygın değildi

Ehsan Masood ayrıca El Cahiz’in yaşadığı 9. yüzyıl Basra’sında, Bağdat’ında, yani o çağın İslam medeniyeti açısından önde gelen eğitim merkezlerinde Yaradılışçılığın etkili bir akım gibi görünmediğini de vurguluyor.

Guardian gazetesine El Cahiz ile ilgili olarak yazdığı bir makalede Masood bunu şöyle ifade ediyor:

“Alimler dini metinleri satır satır alıp, saatlerce bunların, doğal aleme ilişkin gözleme dayalı bilgilere uyup uymadığını incelemekle uğraşmıyorlardı. Onun yerine çıkıyor ve bilgiye kendileri ulaşmaya çalışıyorlardı.”

Büyük İslam alimi El Cahiz’in ölümü de ileri bir yaşta işte böyle bilgiye ulaşmaya çalıştığı bir anda geldi. Anlatılara göre filozof 92 yaşındayken kitaplığın üst raflarından birine erişmeye çalışmış ve kitapların üzerine yıkılmasıyla hayatını yitirmişti.

Bir Satranç Dehası çocukluğu

Samuel German Reshevsky Polonya kasabası Ozorkow, 1911 yılı dünya gözünü açtı. 1911 yılında Ozorkow kasabası Polonya Rus İmparatorluğu’nun bir parçası olan küçük bir kasaba idi . Kasaba nufusu çoğunlığı Hazar Museviler tarafından kurulmuş ve Yahudi Nufusu çoğunluğu vardı. Buna ek olarak, Çok çocuklu bir Yahudi ailede beşinci çocuğu olarak büyüdü. Bu arada, büyük usta hayatı boyunca gerçek bir Yahudi dini tutkunu gibi yaşiyordu ve bu din bağlığı oyununa bile yansıdı. Örneğin, turnuva Cumartesi günü yapıldıysa, genç satranç oyuncusu turnuvaya katılmazdı.

Samuel, dört yaşında satranç oynamaya başladı.

Samuel, dört yaşındayken babasından satranç oyun hediyesi aldı. Hedeyeyi aldığı an babası hemen oyunun kurallarını anlattı ve birkaç hafta sonra dört yaşındaki bir çocuk, ailesinin yakın bir arkadaşına karşı kazandı. Samuel, babası ve arkadaşının yanında durmuş maçı izliyordu. Çocuk, babasının kaybettiğini anlayınca, aceleyle ebeveyninin yardımına koştu. Samuel, babasının yerine oynamak için oturdu ve büyükleri tarifsiz bir şekilde şaşırtan bu oyunu kısa sürede kazandı.

Dört yıl üç aylıkken virtüöz bir satranç oyunu öğrenen çocuk, kısa sürede bir dahi çocuk olarak kabul edildi. Zaten sekiz yaşında, seçkin oyunculara karşı kolayca oyun kazandı ve aynı zamanda çok nadiren kaybederek eşzamanlı seanslar verdi. 1918’de ailesi, Samuel’i Avusturya başkentine getirdi ve burada çocuk, özüne kadar olan inanılmaz yeteneğiyle toplumun tüm kentsel seçkinlerini şaşırttı. Kısa süre sonra çocuğun, genç yetenekler için en büyük Avrupa şehirlerinin tüm turunu organize eden kişisel bir menajeri vardı.

Çocuğun göründüğü her yerde bir heyecan vardı. Ve bu şaşırtıcı değil, çünkü herkes küçük bir çocuğun çok sayıda daha yaşlı ve daha deneyimli rakiplerle aynı anda nasıl oynadığını görmek istedi. Ve inanılmaz olan, genç neredeyse her seferinde kazandı. Tabii ki bu medyadan geçmedi: gazeteler sürekli genç satranç dehası hakkında haberler yazdı. Bütün bunlar, Samuel Reshevsky’yi dünya çapında gerçekten ünlü yaptı.

Ünlü fotoğrafın tarihi

1920’de Reshevsky ailesi, genç satranç dehasının kariyerinin gelişmeye başladığı Amerika Birleşik Devletleri’ne taşındı. Orada çocuk, West Point Askeri Akademisi’nin, özellikle matematikçilerin ilgisini çeken deneyimli rakiplere karşı oyunlar kazandı. Çocuğun prestijli akademi ziyareti oldukça heyecan yarattı. Şaşılacak bir şey yok, çünkü Reshevsky hemen yirmi matematikçi ve dekan dahil ünlü üniversitenin mükemmel satranç oyuncularıyla oynadı. Samuel hızla yirmi oyun oynadı: On dokuzunu kazandı ve birini berabere bitirdi.

8 yaşındaki Samuel Reshevsky'nin birkaç yetişkin ustayı aynı anda satrançta yendiği ünlü fotoğraf

1920’de çekilen fotoğraf, satrançta çocuğa yenilen matematikçilerin yüzlerindeki şaşkınlığı mükemmel bir şekilde gösteriyor. Ancak fotoğraftaki Reshevsky, duruşu ve kararlılığıyla kendi gücüne sakinlik ve inanç yayıyor. Bundan sonra, satranç dahisi yalnızca Amerika Birleşik Devletleri’nde ünlü olmakla kalmadı, aynı zamanda Amerika’da hakkında en çok konuşulan insanlardan biri oldu. Önümüzdeki birkaç ay içinde Reshevsky bir Amerika turuna çıktı. Bu süre zarfında çeşitli seviyelerdeki satranç oyuncularıyla yaklaşık bir buçuk bin maç oynamayı başardı. Üstelik Samuel aynı anda 40 – 75 rakiple aynı anda oynadı. En şaşırtıcı olanı, çocuğun sadece sekiz oyun kaybetmesidir.

Kayıp çocukluk

Sekiz yaşındaki bir çocuk için böyle bir yaşam ritmi çok zordu çünkü Cumartesi hariç neredeyse her gün yirmi veya daha fazla rakiple oynuyordu. Yorgunluk birikti, bu nedenle çocuğun oyunu bir an önce bitirmek ve dinlenmek için eve gitmek için kasıtlı olarak kaybettiği zamanlar oldu. Ebeveynler bunu gördü, ancak çocuklarının yeteneklerinden mümkün olduğunca çok şey kazanmaya çalıştı.

Sürekli turnuvalar nedeniyle Reshevsky okula gitmedi

Ancak kısa süre sonra sosyal güvenlik, uygunsuz vasilik suçlamasıyla ebeveynleri çocuk mahkemesine çağırdı. Sadece turnuva sayısı değil, aynı zamanda oyun serilerinin çoğunun akşamları ve bazen geceye daha yakın ve çoğu zaman eğlence mekanlarında yapılmasıydı. Ve buna elbette sosyal güvenlik izin veremezdi. Ama en kötüsü, Samuel’in okula gitmemesi, çünkü satranç yüzünden buna vakti yoktu.

Bu arada ünlü oyuncu Charlie Chaplin’e satranç oynamayı öğreten de Samuel’di. Bir İngiliz sinema oyuncusu bunu günlüklerinde yazdı. Gençlerle tanışırken Chaplin, pek çoğunun aksine, Samuel’in yetişkin ustalarla oynarken hala çok gergin olduğunu fark etti. Oyuncu, genç satranç oyuncusunun yüzünün nasıl morardığını ya da solgunlaştığını gördü. Chaplin, çocuğun şöhret için sağlığı ve çocukluğuyla ödeme yaptığına inanıyordu.

10 yaşındaki Samuel Reshevsky ve aktör Charlie Chaplin (fotoğraf 1921'de The Kid'in çekimleri sırasında çekilmiştir)

Mahkemedeki işlemlerin ardından anne baba, oğullarının yeteneğini kullanmayı bir süreliğine bıraktı ve çocuk okumaya gitti. 1924’ten 1931’e kadar Samuel performans göstermedi, sadece eğitim aldı. Üniversiteden mezun olduktan sonra muhasebe diploması aldı ve ardından kendisinin ve sevdiklerinin geçimini sağlamak için muhasebeci olarak çalıştı. Zamanla oyuna geri döndü ve birkaç on yıl boyunca birçok ünlü şampiyonu yenerek Amerika Birleşik Devletleri’ndeki en iyi satranç oyuncularından biri oldu.

Fischer’a karşı maç

1961’de, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki en iyi satranç oyuncusunun kim olduğunu belirlemek zorunda oldukları için heyecan verici bir dizi oyun gerçekleşti. Samuel Reshevsky ve Bobby Fischer, kavgada en çok konuşulan kişilerdi. Makul bir yaş farkı, bu turnuvada daha fazla tartışma ve halkın ilgisini uyandırdı: o sırada Reshevsky 50 yaşındaydı ve Fischer 18 yaşındaydı. Heyecan inanılmazdı, herkes farklı nesillerden iki inek arasından kimin kazanacağını bilmek istedi.

Bölüm Samuel Reshevsky - Robert (Bobby) Fischer

Elbette herkes Reshevsky’nin neler yapabileceğini biliyordu, ancak Fischer ayrıca ulusal şampiyonada bir dizi maçta kendini mükemmel bir şekilde gösterdi. Samuel yeteneklerine güveniyordu ve Bobby’nin rakibi olmadığını ve ona kaybetmeyeceğini söyledi. On bir maç oynadıktan sonra rakipler tepeden tırnağa gitti ama sonra kimsenin beklemediği bir şey oldu. Bu oyunun sponsoru Jacqueline Pyatigorskaya, kocası ünlü müzisyen Grigory Pyatigorsky’nin konserine zamanında gelmesi gerektiğinden, bir sonraki oyunun başlangıcını birkaç saat önce biraz kaydırmasını istedi.

Ancak Fisher, önceden onaylanan saatte geleceğini söyledi – öğleden sonra bir. Kimseyi dinlemek istemeyen Jacqueline, sabah 11’de startı duyurdu ama Fischer uyardığı gibi dövüşe gelmedi. Bu nedenle Fischer teknik bir yenilgi aldı ve zafer Reshevsky’ye gitti. Bundan sonra kaybeden, rakibini turnuvalarda diğer katılımcılarla oyunu bitirmeden oynamaya devam etmekle suçlayarak dava etti. Ancak mahkeme iddiasını tatmin etmedi.

Dünya şampiyonu unvanını kazanamadı

Reshevsky’nin birçok şampiyonu yenmesine rağmen, gıpta ile bakılan dünya unvanını asla elde edemedi. Belki de orta öğrenimini bitirdiğinde uzun bir yedi yıl rekabeti bırakması onu engellemiştir. 30-50’lerde Yahudi kökenli bir Amerikalı satranç oyuncusu, sürekli olarak dünya şampiyonu unvanı için yarışmacılar grubuna dahil edildi, ancak bu unvanı asla almadı. Ancak sekiz kez Amerika Birleşik Devletleri şampiyonu oldu. Samuel en son 1972’de 61 yaşında şampiyon oldu.

Ve Reshevsky birçok şampiyonu yenmesine rağmen asla dünya şampiyonu olmayı başaramadı.

Her durumda, Samuel Reshevsky oyun tarihine sonsuza dek girdi. İnanılmaz güçlü bir oyuncuydu. Büyük usta, gerektiğinde hem konumsal oyunda hem de taktiksel satrançta mükemmeldi. Çoğu zaman bir satranç oyuncusu açılışta çok zaman kullandı ki bu tehlikeli bir taktikti, çünkü o zaman oyunun geri kalanında hızlı kararlar vermek zorunda kaldı.

Bazen bu, elbette rakiplerini tedirgin etmeye yardımcı oldu, ancak Samuel’in kendisinin de bundan muzdarip olduğu zamanlar oldu. Reshevsky, büyük yeteneğine rağmen, açılış konusundaki yetersiz çalışmasının ve zaman baskısının onun bir dünya şampiyonu olmasını engellediğini inkar etmiyor. Hayatının son yıllarında herkesin ilgisinden sıkılan Reshevsky, sevgili eşiyle evde vakit geçirmeyi tercih etti. O da sadece evde satranç oynadı. 1992’de seksen yaşında büyük usta öldü.

kaynak : https://ru.wikipedia.org/wiki/%D0%A0%D0%B5%D1%88%D0%B5%D0%B2%D1%81%D0%BA%D0%B8%D0%B9,_%D0%A1%D0%B0%D0%BC%D1%83%D1%8D%D0%BB%D1%8C

Paranın doğası Gücü yaratır ve ya Para işletim sistemi

“Gücün tek kaynağı ileri görme yeteneği”

Dünya gezegeninde, adı Güç olan Proje her zaman uygulanmaktadır! 

İnsanlık tarihinin tamamı bu bağlamda ele alınmalıdır…

1. YETKİNİN YAPISI

Gücün tek işlevi, ana etki nesnesinin Bir kişi yönetimdir. 

Sonuç olarak, yönetimin görevi şu soruyu yanıtlamaya indirgenir: İzlenen hedefe ulaşmak için belirlenen nesneyi hangi kanallar aracılığıyla etkilemek gerekir?

Bu sorunun cevabı, kişiyi üç maddenin – beden, zihin ve ruh – birleşimi olarak tanımlayan alanda yatmaktadır. 

Bundan, etki düzeyine göre insanlar üzerindeki gücün üç bileşene ayrıldığı sonucu çıkar:  1. Bedenler üzerindeki güç ( zorlama gücü ),

 2. Zihinler üzerindeki güç ( ikna gücü )

 3. Ruhlar üzerindeki güç ( vahiy gücü ).

Dünyamız bu “Üç Balina” üzerine kurulu…

İdeal Güç

Mutlak güç – gücün üç bileşenini de içeren en yüksek biçimidir. Görünmez gücün kutsanmasına gerek olmadığı gerçeği nedeniyle Yaratıcı tarafından yalnızca aşkın bir şekilde gerçekleştirilir

(Şekil 1) İdeal Güç açılımı

Üst Resim İdeal Yönetim açılımı:

Piramit en üst kısmı Beyaz üçgen – Mutlak güç

– İnsan üzerinde Ruhani yönetim

– İnsan Beğini yönetme

– İnsan beden haraketlerini yönetme

Piramidin orta kısmı Mavi – İlkeli güç

– İnsan beğin (düşünce, istek) köntrölü

– İnsan Beden haraketlerin köntrölü

Bu sayede Yaratan, maddi olmayan bileşen (gücü üzerindeki ruhlar) üzerindeki gücü doğrudan tutan, maddi bileşen üzerindeki gücü (bedenler üzerindeki güç ve zihinler üzerindeki güç) daha düşük bir seviyeye (İlke gücü) devretmektedir.

Benzer şekilde, gücü kafanın üzerinde bırakarak, Müdür aynı zamanda daha düşük bir düzeyde temsilcileri aracılığıyla bedenler üzerindeki gücü kullanarak hareket eder (Temsilci gücü).

* Asıl (enlem. Principalis) – ana.

Sermaye yetkisi

Müdürün gücü, sosyo-politik yapıya bağlı olarak, görünür ve görünmez olabilir:

– Müdürün gücü göründüğünde (örneğin, monarşi), o zaman kutsallık kazanmak için halkın kutsamaya ihtiyacı var;

– Müdürün gücü görünmez olduğunda (örneğin, tüm demokrasi biçimleri), halkın kutsanmasına gerek yoktur.

İktidarın kutsanmasında çıkar çatışması var. Bu durumda, manevi otorite, Müdürün otoritesinin üzerinde tanınır ve kurumsal sınırlayıcısıdır.

16. yüzyılın başındaki bu çelişki, belli bir kuvvet tarafından, bir süre ilk birikim dönemini geçtiği, ardından bir dizi burjuva devrimi geçirdiği ve bunun ardından, Müdür’ün güçlerinin, Sermaye’nin ellerine geçtiği bir ideolojik örtü altında, bir kilise şisminin amacı için kullanıldı.

Ancak “sermaye gücünün” görünmez eline, çıkarları için bir araç olarak hizmet eden, demokrasi fikirlerinin ve güçlerin ayrılması ilkesinin bilgi alanına atılmasının bir sonucu olarak temsil eden kurumlara ihtiyacı vardır (Şekil 2). Politik eğitim programı

Ulusal egemenliği sürdürmek için gerekli bir koşul, “sıralar tablosuna” (Şekil 1 ve 2) göre devletin kurucu gücü olan temel bir otoritenin varlığıdır.

Aynı zamanda, kendi yetkisi altındaki bölgede etkili bir yönetim için, Baş Hükümet, Temsilci Gücünün rol oynayacağı destekleyici bir devlet olan düşük seviyeli bir güce ihtiyaç duyar.

Bundan devlet iktidar sisteminin iki seviyeli bir yapıya sahip olduğu belirlenir – beyin ve beden:

– Ulusal egemenliğin taşıyıcısı olan ve aynı zamanda vatandaşların hak ve özgürlüklerinin garantörü olan kompakt ve uzun ömürlü bir çekirdek (Asli otorite);

– Sivil özerk yönetim organları olan ve diğer şeylerin yanı sıra, Başlıca Hükümet tarafından daha yüksek kontrol altında olan Temsilci Hükümet’in yasama, yürütme ve yargı organları.

Modern Rus devletliğinin özelliği, gücümüzün, halihazırda oluşturulmuş bir beynin sosyal organizmanın geri kalanıyla işlevsel olarak bölünmeye hazır olmadığı durumlarda, geçiş halindeki bir durumda olmasıdır.

Temsilci otoritelerin periyodik olarak statülerini doğrulamaları gerektiğinden, üretici güç durumu olarak hareket edemezler; dışarıdan müdahale edebileceğiniz açık bir sistemdir. Ancak beyin, güç Prensibi olan kişide, dışarıdan müdahale edebileceğiniz açık bir sistem olarak hareket etmek için kategorik olarak kontrendikedir!

Buradan, egemen demokrasimizin tüm masraflarına sahibiz. Beyin beyinde saf oluncaya ve Anavatanımızdaki devlet kalitesizliği durumu korunur.

Zamanında canlı ve çok uzak olmayan bir örnek, bu tür şeylerin tarihsel dokunulmazlığı lehine tanıklık etmek, yerli tarihin son yüzyıldır …

17 Şubat’ta kolayca güç sahibi olan ve onu zaten Ekim ayında kaybetmiş olan, evde yetişen sermaye, Müdürün otoritesini üstlenemez. Ama kutsal bir yer asla boş değil …

Daha sonra Bolşevikler tarafından iktidarın ele geçirilmesi ve Kurucu Meclisin dağılması, Bolşevik seçkinlerinin yeni bir şey icat etmediği bir zafer kazanmış bir iç savaşa yol açtı. Temsilci gücü resmi bir kritere göre üç bileşene bölerek, oyunun kurallarını belirleyen ve en önemlisi, gözlemlerini kontrol etme ellerinde tutan Müdürün tüm yetkilerini saklı tutar.

1936 Anayasası’nın kabul edilmesinden önce, Komünist Partinin SSCB’deki hakimiyeti herhangi bir yasama eylemi tarafından belirlenmedi. Bu, parti ile iktidar mücadelesinde ekonomik seçkinler arasındaki çatışmalarla açıklanmaktadır. Parti seçkinleri daha sonra Anayasa’da yer alan seçkinleri kazandı. Aksi takdirde, SSCB’de sosyalizmin inşası belli bir dönemden çok daha önce kısaldı.

Anlaşılan, aynı tırmağa basmak, Rus tarihinin bir göstergesi …

Gerekli tüm kontrol düzeylerini fiilen kontrol altına alan ve Müdür de jürinin statüsünü halkın elinden almaya karar vermiş olan komünist elit, ülkeyi Mart 1990’da kapanan stratejik bir tuzağa düşürür. SSCB Anayasası’nın 6. maddesinin kaldırılması (yeni basım), son Rus imparatorunun tacizine benziyordu. Kısa bir kargaşaya (Müdür’ün yokluğu) bir tepki (GKChP, Ana gücü yeniden sağlama girişimi olarak) ve sonuç olarak 1991’de tek bir birlik devletinin hızlı bir şekilde çöküşünü takip ediyor.

Rus devleti, en yeni tarihine, varoluşunun önceki döneminden devralınan ve üç devlet iktidar kolunun ayrılmasının öngörüldüğü Anayasa ile başlıyor. Asıl güç asla bölünmez! Bölünen, temsili kurumlardır.

1992-93 yasama ve yürütme kurumları arasındaki iktidar mücadelesinde, kamu mülklerinin geniş çapta yeniden dağıtılmasını öngörme mücadelesinde önümüzdeki dönem, Beyaz Saray’ın çekmesi ve Yüksek Konseyin feshi ile sona erer. Ve Aralık 1993’te yeni Anayasa’nın kabul edilmesiyle, vakıflar, Rusya’daki temsilci kurumların uygun statüsüne uygun olarak atıldı.

Böylece, 1985-1993 olayları sonucunda. Ulusal Asıl iktidarın kurumu kayboldu ve Rusya kendisini dış kontrol altında buldu.

2. PARA DOĞASI

Para dünyası, eşyanın cetvelinin maddi bir araç üzerindeki çıkarımı ile eşzamanlı olarak ortaya çıkmasıyla eşzamanlı olarak meta değeri üzerinden doğmaktadır. Bu durumda, fark (seigniorage) ihraççının gelirine dönüştürülür.

Madeni para regalisini kuran öncü,% 25 seviyesinde seigniorage belirleyen İncil kralı Süleyman idi (Şekil 3).

Dolayısıyla, iktidarın türevi olan para (kuvvet), normatif bir niteliğe sahiptir ve bir mıknatısın kutupları gibi, güç ve para birbirinden ayrılamaz.

Paranın niteliğinden, evrensel bir tanım da şöyledir: Para, tamamlanmamış kapsamı olan yasal bir ihaledir .

Tarihten beri, maalesef emtia içeriğinden birçok kez daha yüksek olduğunda, madeni para regalisinin kötüye kullanıldığı pek çok vaka bilinmektedir. Örneğin, unutulmaz Alexei Mihayloviç’in hükümdarlığı sırasında, Rus-Rus Savaşı sırasında (1654-1667), 5 ruble değerindeki bakır miktarından, toplam yüz değeri 40 ruble olan madeni paraları kesmeyi başardı (Şek. 4).

Paranın icadından bu yana, emir hükmü, bir şekilde veya başka bir şekilde, üç bin yıldır bunlarda mevcuttur. Ve sadece modern zamanlarda, modern paranın emtia içeriği sıfıra düştüğünde (Şekil 5), paranın tanımı şu şekildedir: Para yasal bir ihaledir .

Ebedi Pfennig

Buluşundan bu yana, madeni paralar ihraççının malıdır. Geri ödemeli olarak geçici kullanım için deneklere verildi ve belli bir periyodiklik ile ustalarına haraç şeklinde geri verildi. Deneklerin bir başkasının mülküne cazip gelmesini önlemek için madeni paralar, kural olarak aynı sıklıkta ve arka yüzünde farklı bir imajla değiştirildi.

Bu dolaşım prosedürü, özel kişilerin para biriktirmesini önlemek için tasarlanmıştır. Aksi halde, iktidar ve paranın birbirinden ayrılamaz olduğunu göz önünde bulundurarak, finansal sermaye kaçınılmaz olarak siyasete dönüştürülür ve burjuva devrimleri tarihin bilinen döneminden 2500 yıl önce gerçekleşirdi.

Tarih subjunctive ruh halini bilmiyor: Ne olur ki? .. Ama Yeni Dünya’nın keşfedilmesinden ve Eski Dünya’nın “selinin” Amerika kıtasından altın ve gümüşle başlamasından sonra, fiyat devrimi yaşanıyor – emtia altın ve gümüş sikkelerin emtia kapsamındaki keskin düşüş önceki yüzyıllarda, insanlık henüz karşılaşmadı. Enflasyonu bir şekilde bastırmak için iyi niyetlerle yönlendirilen “ebedi pfennig” – periyodik olarak yenilenmeye tabi olmayan bir yazı tura çıkarıyorlar. Böylece, bireyler tarafından para biriktirmek mümkün hale gelir.

Reformasyon başlıyor. Önceki dini paradigma yerine – “bir devenin iğnenin kulaklarından geçmesi, zengin bir adamın Tanrı Krallığına girmesinden daha uygundur”, diğeri gelir – “Zenginseniz, Tanrı sizi korur”.

Ama “iki ucu keskin kılıç”! Çok geçmeden, birikim için susuzluk öylesine büyür ki, Amerika kıtasından altın ve gümüş akını aşmaya başlar. Ama zaten geç, şişeden cin zaten serbest bırakıldı. Ekonomik patlama bir durgunluk ile yer değiştiriyor ve aşırı ağız, kalabalık köylü ve zanaatkar kalabalığı, en azından bazı çalışmaların araştırılması için sağlıksız koşullarda çeşitli enfeksiyonların taşıyıcıları haline gelip Avrupa’nın yollarını dolduruyor.

Yeni paradigmanın ışığında, çözüm yeterince hızlı: “serserilik yasaları” geçti ve fazla ağızlar yolların kenarlarında sarkmaya başladı. Ve daha sonraları, Atlantik Okyanusu’na köprü kurdukları zaman, bu fazla ağızlar Amerika’da yeni toprakların gelişmesine toplu halde gönderiliyor. Kayınpederlerinin burada onlarla birlikte yaptıkları gibi, kendileri için yaşam alanını boşaltan yerli halkla da yapmaya başlarlar.

Bu nedenle, parasal sistemin dönüşümünün bir sonucu olarak, insanlık tarihinde yeni bir sayfanın eşiğinde – sömürgeci savaşlar dönemi ve ilk sermaye birikimi.

İlk birikimin hızının, 16. yüzyılın ikinci yarısında, ilk burjuva devriminin, İspanya’daki protestocu olan Hollanda’da gerçekleştiğini hayal edebiliyoruz.

Ancak sermaye birikimi dış saldırılara karşı güvenli ve emniyetli bir liman gerektiriyor ve müteakip burjuva devrimi, Hollandalı bankacıların doğrudan mali katılımıyla 17. yüzyılın ortalarında sisli Albion kıyılarında gerçekleşiyor. Ve iki yüz elli yıldan fazla bir süredir, Birinci Dünya Savaşı’na kadar, İngiltere “finansal uluslararası” nın ana karakolu oldu …

Gazyağı gibi kokuyor …

19. yüzyılın sonunda, dünyadaki bölge bölünmesi büyük ölçüde tamamlandı. Ve güçlenen, ancak sömürge pastasının bölünmesine geç kalmış olan güçler, mevcut etki alanlarını radikal bir şekilde gözden geçirmeden, ekonomik büyümenin sınırlandırılmasına dayanmaktadır.

Ve sonra bir gazyağı kokusu vardı …

Almanya ve müttefikleri için potansiyel bir muhalifin askeri gücünün gelişme seviyesini dikkate alarak, Büyük Britanya’yı anakaradan ayıran İngiliz Kanalının genişliği, varlıklarının güvenliğini “finansal uluslararası” olarak garanti etmek için yetersizdir. Bu şartlar altında, barut namlusunun üzerinde oturmak rahatsız edici hale gelir ve kendisi için tek doğru kararı verir: olası bir çatışma kaynağından güvenli bir mesafede, ancak şimdi “Atlantik Boğazı” nın ötesinde yedek bir havaalanı oluşturmak.

İlgili taraflardan oluşan bir daire tarafından yapılan ön hazırlıktan sonra, Aralık 1913’te ABD Kongresi nihayet, özel şahıslar tarafından kurulan Federal Reserve System’in (FRS) on iki federal rezerv bankası içerdiği Federal Rezerv Yasasını kabul etti.

Federal Rezerv Sistemi, 20. yüzyılın başında oluşturulduğunda, büyük bir Avrupa kavgasına dayanarak, yeni bir şey icat etmenin gerekli olmadığı belirtilmelidir. Tarihsel olarak, politik piramidin en tepesinde, her zaman elinde madalyonun regalia olduğu, yani kendi yetkisi altındaki bölgede para kazanmanın tek hakkı vardır.

Sonuçta, iki dünya savaşının sonuçlarına göre, insanlığın bir sonraki kısmı altın buzağı sunağına kurban edildiğinde, “finansal enternasyonal” in “atalarının altını” tarihi vatanlarına iade etmedeki ana görevlerinden biri, matbaa üretimi sayesinde yerine getirilmekten daha fazlasıydı. Fed ve ana rezerv para birimi olur.

Ancak, son beş yüz yılda gelişen finansal ve kredi ilişkileri sistemi çerçevesinde aşılmaz bir şey, adli çıkar ekonomisinde yatmaktadır, bir çelişki – ağaçlar cennete büyümez! Ayrıca, Fed’in teminatsız ürünlerinin ana rezerv para birimi olarak kalmaya devam etmesini sağlamak için, ABD’de “ana rakiplerine en hassas olan bölgelerdeki yerel askeri çatışmaları salıverme” politikasını sürdürecek hiçbir şey kalmadı.

Ve mevcut yeteneklerimizi dikkate alarak, bunun karşıtlığı ne olabilir? Tek bir şey – dünyaya sosyo-ekonomik kalkınmanın en çekici modelini sunmak!

3. ÇALIŞMA SİSTEMİ

Dolayısıyla, yukarıda gösterildiği gibi, hükümet sistemi iki seviyeli bir yapıya sahiptir:

– kompakt çekirdek (ana güç);

– yardımcı kabuk (Temsilci gücü).

Ve şimdi, bir yandan iktidarın doğası ve diğer yandan paranın doğası hakkındaki silahlı ifadeyle, pratik bir çözüm bulacağız …

* “İşletim sistemi” altında anlaşılmıştır:

– Bir süpervizör (bağımsız gözlemci), oyunun kurallarını belirleyen ve uyumlulukları üzerindeki kontrol kollarını elinde tutan;

– kurumsal çevre.

3.1. SÜPERVİZÖR

Hükümet modeli, tarihsel gelişimin şu andaki aşamasında işverenleri ve çalışanları içeren mevcut temel katmanlarla ayrılmaz bir şekilde bağlantılı olmalıdır ve aralarında her zaman bir çıkar çatışması vardır.

Bu tabakalar (Şekil 6) iki üçgen şeklinde gösterilebilir: “N” (“1 + 3” alanlı) ve “P” (“2 + 3” alanlı), burada “N” çalışanların tabakaları ve “P” “- işveren tabakaları. Bu tabakaların etkileşimi sonucunda, karşılıklı çıkarların kesiştiği bir bölge – “3” ve ayrıca bir dışlanma bölgesi – “4” oluşur.

Çıkar çatışmalarının antagonist bir formda gelişmemesi için, dışlama bölgesi kesişme bölgesi ile orantılı hale geldiğinde, üçüncü bir güç merkezinin gerekli olduğu sonucuna varıyoruz.

Denge noktasındaki (yukarı ok ve aşağı ok) çıkarlar dengesini koruyan böyle bir güç merkezi “Şekil 7”, “NOVUS ORDO SECLORUM” a dayanma potansiyeline sahip “Nöbetçiler” dir (Şekil 8).

* Danışman (İngilizce danışman) – denetleyici.

3.2. KURUMSAL ÇEVRE

Bankacılık sistemi

Bankacılık sistemi ve diğer kamu kurumları ile olan bağlantısı ayrıntılı çalışma gerektirmektedir. Aynı zamanda, en genel anlamda, temel yapısını tanımlamak gerekir.

1. Otuz üç kişi (“Sentinels”), yetkilendirilmiş sermayenin eşit paylarında ve eşit şartlarda, (A-bankasından Y-bankasına) ve otuz üç ulusal bankadan oluşan Ulusal Bankacılık Sisteminin (NBS) kurucuları olarak hareket eder. banka ihracı (NEB). NEB’nin emisyon sermayesine emisyon merkezi olarak ihtiyacı yoktur.

Geçiş dönemi için, NBS kurucularının kompozisyonunda Temsilci Hükümet üst düzey yetkililerinin varlığına izin verilir.

2. Kurucu sayısının oylarının çoğunluğu, NEB Başkanını atar. NEB’nin başkanı Ulusal Bankacılık Sisteminin kurucuları arasında olamaz.

3. Ulusal Bankacılık Sisteminin kurucuları ve NEB Başkanı, ilkeli bir otorite organı olan Ulusal Konseyi (SB) oluşturur.

4. Emekli Sandığı, Borçluların Mülkiyetinin Satılmasında Bir İlkeğin Borç Verme Hakkı Borçlunun Mülkiyetinin Satılmasında Bir İlke Borçlu Olma Hakkı ve Borçlunun Kazançlarından Alınan Borçların Tazminatına Kadar Hak Kazanan Bir Borç Hakkı Hakkı Borcunun Tamamı Tazminat Hakkı Tahsil Hakkı Borcunun tamamen ödenmesini isteme hakkına sahiptir.

Sonuç olarak, ekonominin finansal ve endüstriyel sektörlerinin ayrılmasını sağladık.

5. Önerilen banka likidite sigortası programında, kredi vermedeki belirleyici faktör, Rusya Federasyonu’nun yetki alanına giren ve her zaman kredi borcunun toplam ağırlığının belirli bir yüzdesini aşması gereken borçlu varlıkları olacaktır.

Para sistemi

Günümüzde, nakit para altında yatan somut araç hiçbir değere sahip olmadığında, para dolaşımını etkin bir şekilde kontrol etmenin tek yolu banknotların dolaşımını sınırlamaktır.

Para, dolaşım yılını, yani Bir banknot sadece üzerinde belirtilen yıl boyunca çözücüdür. 1 Ocak’a kadar, geçen tirajda kullanılmayan para, sahibi tarafından bir banka hesabında tutulmazsa, tüm değerlerini kaybederler. Ve yeni yıldan itibaren para bir sonraki tiraj yılı ile birlikte dolaşımda bulunmaktadır. Banka hesabındaki para tamamen kaydedilir.

Ancak bu, dedikleri gibi, saf haliyle bir fikir ve uygulaması için bir mekanizma önerilmesi gerekiyor …

Para değiştirirken yıllık zorluklara neden olmamak için, kış-yaz saatlerine geçmekten daha zor olmayan bir mekanizma önerilmiştir: çalışan, Aralık ayının ikinci yarısında 20 Aralık’ta bir avans ödemesi alır; bu, bu parayla, önümüzdeki yıl 10 gün, yeni yılda 5 gün maaşa kadar para kazanması gerektiği anlamına gelir. Bu nedenle, miktarın bir kısmını eski parayla ve 2: 1 oranında yeni parayla ayırması gerekiyor.

Bu nedenle, 1 Ocak’ta, nüfusun elinde bulunan yeni paralar dolaşıma giriyor ve eski paralar tamamen bankalarda ve elden çıkarılmaları gerekiyor.

Önerilen para sistemi ile bağlantılı olarak ortaya çıkan ilk sorulardan biri şudur: Vergi mükellefinin yıllık para değişimine ne kadara mal olacak?

1. Fatura kompozisyonu göz önüne alındığında, para üretmenin maliyeti, basılı miktarın yaklaşık% 1’idir.

2. Kağıt faturaların fiziksel aşınma ve yıpranma nedeniyle ortalama dolaşım süresi, yüz değerinden 6 ay ile 3 yıl arasında değişmektedir. Eski püskü banknotlar hayatlarını, her gün yaklaşık 5 trilyon ruble tahrip edilen, yılda 2 trilyon ruble olan Rusya Merkez Bankası’nın özel atölyelerinde bitiriyor.

3. Ekonomik göstergelere dayanarak bugün ticaret için gereken nakit miktarını hesaplamak için 1 trilyon ruble’yi aşmayan bir rakam elde edersiniz. Ancak şu anda yaklaşık 8.9 trilyon rubleye nakit dolaşımı var, yani Gerekli olan nakit miktar ile gerçek miktar arasındaki fark 7,9 trilyon rubledir.

Daha düşük bir yüz değerine sahip banknotların, daha büyük bir yüz değerine sahip banknotlardan birçok kez gerekli olduğu gerçeği göz önüne alındığında, yeni para sisteminin ek maliyet gerektirmeyeceği sonucuna varılabilir.

Finansal kredi sistemi

Yukarıda önerilen parasal sistem, borç faiz ekonomisine özgü borç yükümlülükleri piramidi için önemsiz bir çözüm bulmanızı sağlar, yani:

– Yeni para sistemi, yalnızca gayrinakdi biçimde fon biriktirmeyi mümkün kılar; bu sayede banka mevduatı faiz ödemesi iptal edilir;

– bankaların bireysel ve tüzel kişilere borç vermesi faizsiz hale gelir;

– Bankalar, faaliyetlerini finanse etmek için devam eden faaliyetler ve ortalama olarak belirtilen tutarın% 1’ini geçmeyecek kredi hizmetleri yoluyla fon alırlar.

Ve sorduğun çorba nerede?

Yeni para sistemi koşullarında, yani:

– bir kredi faizsiz hale geldiğinde, ödemesiz krizden kaçınmak ve bankacılık sisteminin likiditesini korumak için para sorunu gibi bir araç önemini yitirir;

– GSYİH büyüdükçe para sorunu da devam eder;

– Para sorunu, kredi kuruluşlarının net kârı olur ve tam olarak faaliyetlerinin nicel göstergelerine bağlı olarak elden çıkar.

Dolayısıyla, parasal emisyon mal ve hizmet üretiminde bir artışa bağlanmaktadır. Sonuç olarak, herhangi bir altın ve döviz teminatı olmayan para sistemi “altın standart” modunda çalışmaya başlar, çünkü dünyadaki en güvenilir ve en güçlü para birimi güvendir.

Finansal kaynaklar

Şu anda, parasal baz 12.9 trilyondur. hangi ruble, ki:

– 8,9 trilyon. bankacılık sistemi dışında nakit;

– 4 trilyon % 5 zorunlu rezerv normu ile 40 trilyon kredi para arzı sağlayan gayrinakdi. ruble. Hangi parayla birlikte 48.9 trilyondur. ruble.

Basit hesaplamalar, yaklaşık 1 trilyonun bugünkü nakit dolaşımı için işlevsel olarak yeterli olduğunu göstermektedir. ruble. Sonuç olarak, yeni parasal sistem dolaşımdaki 8.9 trilyondan fazlası ile. Nakit, 7,9 trilyon civarında. Banka hesaplarına gidip gayrinakdi bileşeni 11,9 trilyona çıkaracak. ruble.

Eğer kademeli olarak (1.5 yaşın üzerinde), bireyler ve tüzel kişiler hesaplarındaki zorunlu karşılık standardını% 50’ye getirirseniz, sonraki iptaliyle birlikte, paralel olarak, yukarıdaki dönemde herhangi bir enflasyon riski olmadan ek bir 36 trilyon yayınlayabilirsiniz. ruble.

Belirtilen miktar, NBS’nin kurucularının hesaplarına gider ve bir bankanın çarpanını geçmeyen hacim bakımından ana kredi kaynağı haline gelir.

36 trilyon bölün. 33 ruble, yaklaşık 1.1 trilyon alıyoruz. NBS’nin kurucularının her biri için bir defalık net kar ruble.

Parasal tabanı 48.9 trilyondur. ruble (47.9 trilyon nakit olmayan ve 1 trilyon nakit), yıllık% 5 GSYİH büyümesi durumunda, 2.45 trilyon miktarında ek nakit ödemesi gerekecektir. ruble.

2,45 trilyon bölün. 33 ruble, NBS kurucularının her biri için yaklaşık 74 milyar ruble yıllık net kar elde ediyoruz.

Parti sistemi

Şekil 7’de gösterilen devlet yönetim modeline göre, ücretliler ve işveren tabakaları arasındaki çıkar dengesi, Ana Güç olan Muhafızlar tarafından sağlanmaktadır.

Bununla birlikte, büyük girişimciler tarafından temsil edilen işverenler, yalnızca ekonomik çıkarlarını korumak için değil aynı zamanda Ana Hükümeti engelleme potansiyeline sahip kaynaklara sahiptir. Asıl gücü elinde tutan “Koruyucuların”, ancak büyük girişimcilerin çıkarlarını ifade eden bir siyasi partinin aksine, çalışanların çıkarlarını savunan bir siyasi partiyi destekledikleri takdirde mümkündür.

Sonuç olarak, makul bir sosyo-ekonomik politika izlemesi şartıyla, Hükümet’in oluşumundan sorumlu olan parlamento çoğunluğunun toplum üyelerinin mutlak çoğunluğunun çıkarlarını savunan tarafla birlikte kalacağı iki taraflı bir sistem elde ediyoruz.

Temel yasa

Devletlerin Temel Yasası (Anayasa), Başlıca Hükümetin organı olan Ulusal Konsey üyelerinin oylarının nitelikli çoğunluğuyla kabul edilir.

Asıl otorite, federal ve diğer kanunlar üzerinde veto yetkisine ve sivil özerklik organları olan temsili hükümet tarafından kabul edilen düzenlemelere sahiptir.

* “İşletim Sistemi” bölümünde “Muhafızlar” a (Ulusal Bankacılık Sistemi Kurucuları) hitap eden kapalı bir bölüm yoktur.

4. SONUÇ

Halen, çoğu Batı ülkesinin orta sınıfı borç köleliği içerisindedir, kredi çıkar ekonomisi çerçevesinde bunların dışına çıkması mümkün değildir. Ve bu “Aşil topuğu” üzerinde, Batı’da hüküm süren halkla ilişkilerin önemli bir etkisi olmalı.

Finansal ve kredi sistemine yüksüz bir borç faizinin Rusya’da tanıtılması için hazırlıklar sırasında, tüm “finansal uluslararası” nın başını tutacak bir tsunamiye dönüşecek bir dalga doğacak.

Yeni bir yönetim modeline geçişin temel sonucu, ulusal egemenliğin restorasyonu ve yolsuzluk bileşeninin hayatımızın her alanında seviyelendirilmesi olacaktır. Sırasıyla, sosyal asansörlerin çalışmalarını eski haline getirecek ve halkımızın muazzam yaratıcı potansiyelini talep eden hale getirecektir.

devam edecek

2023 Davos İsviçrere Dünya Ekonomi Forum

2023 Davos İsviçrere Dünya Ekonomi Forum sunulan “15 dakikalık şehir” içinde tüm insanlığın yeni bir gettolaşma ve ya Toplama kampları kurulma ve Yönetim düzen tanıtımı

Hayalinizdeki iş hangisi?

https://toptalent.co/hayalinizdeki-is-nedir-sorusuna-cevap-vermenin-sihirli-formulu https://toptalent.co/endustri-4-0-nedir-endustri-4-0-uygulamalari
World Econonıc Forum

Davos planlanan sırada “Davos forum toplantı” bu yıl 16-20 Ocak tarihlerinde Davos’ta gerçekleştirildi. Dünya Ekonomik Forumu’nun himayesinde Kathy Hopkins / Kaitlin Hopkins’in 15 dakikalık Oxford’u anlatan videosu tanıtılmaya başlandı. Yeni Yıl arifesinde internette göründüğünü, ancak yine de viral olduğunu söylemek gerekir. Hopkins kendisini bir “Haksızlaştırıcı vey a hak ihlakeden” ve aşırı sağcı siyasi yorumcu olarak konumlandırıyor. Ancak bu, siyasi yelpazenin kenarları birbirine bağlandığında tam olarak böyledir. Sonuçta, Klaus Schwab’ın DEF’si artık neo-Troçkistlerin ve küreselcilerin fikirlerini uyguluyor, yani – Aşırı Sol Klip toplantısı. Bu yıl toplantıda Planlana Proje Oxford  uygulanmakta olan ve iklim değişikliği adına “15 dakikalık bir şehir” “oluşturacakları bir plandan bahsedilecek. Bu plana göre şehir altı bölüme ayrılmıştır ve sakinlerinin hareketi “kendilerine ait” belirli kısımlarla sınırlıdır. Aslında burası “hizmetçiler” için yeni bir getto

Aslında Proje geliştiricilerin kafasında “15 dakikalık şehir” kavramı tam olarak tanımlanmamış. 

“Okullara, kreşlere, kliniklere ve mağazalara araç kullanmadan 15 dakikada yürüyerek ya da iki tekerlekli elektrikli aletlerle ulaşabileceğiniz türden bir belediye burası herhalde”, akla ilk gelen şeydir. Aslında bu, modern Batılı şehircilerin uzun süredir devam eden bir gelişmesidir ve VEF Upperrat (© Pelevin) kendi fikirlerine uyacak şekilde elden geçirmiştir. Terim ilk olarak geçen yüzyılın 80’lerinde ortaya çıktı. Daha sonra, kentsel alanlarda optimal bir sakin yoğunluğu ve onlar için olanaklar yaratmakla ilgiliydi. Ancak son 30 yılda, 15 dakikalık şehir kavramı, Fransız-Kolombiyalı bilim adamı Carlos Moreno’nun çalışmalarıyla ilişkilendirilen büyük değişikliklere uğradı. 2016’da büyük revizyonlar yaptı. Ona göre böyle bir şehir , “komple topluluklar” adını verdiği “5 dakikalık mahallelerden” oluşmalıdır . Bütün bunlar Moreno tarafından “yerel yaşam tarzına dönüş” olarak sunuldu.. Bilim adamı, 2021’deki makalesinde “15 dakikalık şehir” kavramına açıklık getirdi. 6 (altı) ana işlevi evlerinden yürüyerek veya bisikletle 15 dakika içinde yerine getirmeyi garanti etmelidir: yaşamak, çalışmak, ticaret yapmak, tıbbi tedavi görmek, eğitim almak ve eğlenmek. Moreno’ya göre bu modelin çerçevesi dört zihinsel “sütundan” oluşur: kentsel gelişim için en uygun yoğunluk ; hem uzayda hem de zamanda yakınlık ; karma kullanım geliştirme ve çok kültürlü alanlarda çeşitlilik ; 4. sanayi devrimi kapsamında dijitalleşme – “akıllı şehir” teknolojilerinin, uzaktan çalışmanın ve iletişimin tanıtımı. Sadece ifadeyi hatırlamak istiyorum – burası köpeğin karıştırıldığı yer!

Görünüşe göre çok uzun zaman önce Birleşik Arap Emirlikleri’nin şeyhlerinin ailesiyle tanışması sebepsiz değil. 

Ne de olsa BAE ve Suudi Arabistan Krallığı yakınlarda bulunuyor. 

Bugünlerde 15 dakikalık Dünyanın bugüne kadar yürütüğü en değişik proje. Projenin tanıtımı Suudi Arabistan Krallığı’nda yapılıyor ve Proje Adı : “The Line” / The Line. 

The Line

170 kilometre uzunluğunda ve 200 metre genişliğinde, potansiyel olarak 9 milyon insanı barındıran bir “ayna” metropol. Hat görünüşe göre yüzde 100 yenilenebilir enerji ile çalışacak ve sakinlerin ihtiyaç duyduğu tüm tesisler beş dakikalık yürüme mesafesinde mevcut olacak. Açıkçası, bu “15 dakikalık şehir” kavramını tamamen yeni bir seviyeye taşıyor ve Dünya dijitalleşmesini başlangıç ve devam etmesi önü açılmakta. Suudi Kralığı Yeni Köleşme Proje başlangıcı olarak üstlenebilir.

İsrail’den Cookie Schwaeber-Issan, 6 Ocak’ta AllIsrael’de yayınlanan bir makalede, Kathy Hopkins’in reklamını yaptığı “Oxford” projesinin, geçmişi Roma İmparatorluğu’na kadar uzanan Yahudi gettolarına benzediğini bildirdi. “50. doğum günümden önce hiç Roma’ya gitmemiştim. Görüşler harikaydı, ancak bunlardan biri bugüne kadar hatırlandı. Roma sinagoguna gittiğimde, 1600’lerde binlerce ve binlerce Yahudi’nin yedi dönümlük bir arazide toplandığını ve buranın esasen bir Roma gettosu haline geldiğini ve burada üç yüzyıl yaşadıklarını söylediler. İkinci Dünya Savaşı sırasındaki Varşova gettosunun aksine, Roma gettoları çok daha az biliniyor.– Kudüs’ten eski bir okul öğretmeni yazıyor. İngiliz kadının videosunda, sakinlerinin Oxford’un belirli bir bölümüyle sınırlı olduğu ve yılda yalnızca 100 kez semtleri geçmek için geçiş izni verecekleri “yeni bir getto” görüyor. Yabancı bir bölgeye girmek için “hareketlilik sınırını” aşarsanız para cezası uygulanacaktır. Bu deneyin organizatörlerine yardımcı olmak için, “aşı pasaportları” ile COVID-19 “pandemi” deneyimi ve insanların yalnızca yüzlerle değil, aynı zamanda hareketlerin motor becerileriyle de tanındığı eksiksiz bir video gözetim sistemi. Schweber-Issan, 15 Dakika Şehri’nin tam olarak şehircilikte yeni bir trend olarak ilan edildiğini belirtiyor. “Dijital para biriminden böcek yemeye ve arabaları terk etmeye kadar her türden küreselleşmeyi zorlayan aynı oyuncular olan WEF’e bağlıysa, başka nasıl çerçevelenebilir?”makalenin yazarı retorik bir soru sorar.

Oxford’da bu planlar halk arasında ciddi protestolara neden oldu ve geçici olarak kazandılar. Yetkililer Aralık ayından itibaren bu “getto-gerçek” hikayeyi “vatandaşlar için endişe” ile açıklamaya başlayarak sözlerinden geri döndüler. Oxfordshire İl Meclisi şu mazereti kabul etti: “Teklif aslında ‘daha dayanıklı, güvenilir ve kapsayıcı bir sistem’ geliştirmeye yardımcı olmak için yoğun saatlerde belirli yolları kullanan sürücüleri cezalandıracak trafik filtreleriyle ilgili.” Ancak bu cümlede bile Klaus Schwab’ın DEF’i ile doğrudan bir bağlantı var.

WEF Genel Müdürü, Yeni Bir Ekonomi ve Toplum Merkezi Direktörü Saadia Zahidi, 15 dakikalık şehrin mevcut Davos toplantısının gündemine alınmasını şu şekilde açıkladı: “İklim ve insani gelişme Dünyanın ilgi odağında olmalı liderler, mevcut krizlerle mücadele ederken bile. İşbirliği ilerlemenin tek yoludur.” Aslında, dünyanın dört bir yanındaki geleceğin “hizmet görevlilerinin” ev hapsine mahkum edilmesinden oluşuyor, bu da onlara 15 dakikalık bir eylem yarıçapının “lüksünü” sağlıyor.

 Cookie Schweber-Issan , “Hareket özgürlüğünü ve diğer tüm özgürlükleri kısıtlama zamanının geldiğini düşünen DEF’den daha iyi tanıdığımızı kim düşüneceğiz?” diye yazıyor.Makalesini 2023 yılı için Dünya insanlarına veda sözleriyle bitiriyor: “Bu yıl herkesin haklarını korumak için özgürlüğünü ve kişisel seçimini kullanmasını diliyorum – Yüce Allah’ın bize bahşettiği hediyeler görmek ve elde etme dileklerimizle!” dileklere katılıyorum