Kurgu ve Hazırlayan : Hakan Kısa
Bir derviş varmış, deli olup olmadığını bilmiyoruz, kimi gün birinin yolunu çevirir, ‘Peki, sen ne dersin?’ diye sorarmış.
Boş verip geçmişler başlangıçta; fakat derviş sorusunda direndikçe kasabayı bir düşüncedir almış: Dervişin sorusunu bir yanıtlayan çıkmayacak mı?
Ama bunu herkes kendi kendine düşünürmüş, başkasına açmaya utanırmış. Bilemedim demenin korkusu.
Öyle ki dervişin sorusu ile karşılaşanlar, bunu gizlemeye başlamışlar artık, ‘Bana bir şey sormadı’ diyorlarmış kahvede. ‘Hele bana bir sorsun da, bakın nasıl yanıtlarım’ diyenler de çıkmaya başlamış. Fakat zamanla bu sıkıntılı durum bir karabasan olmuş çıkmış. Dervişi öldürmüşler, neyi sorduğunu da unutmuşlar.
Ritmini kılıç ve kalkandan çıkan sesten alan Kılıç Kalkan Oyunu, dünyada müzik enstrümanı kullanılmadan oynanan tek halk oyunudur.
Ne kadar eleştirilmişti. Bu Bursa Kılıç Kalkan ekibi özellikle o zamanın karikatüristleri tarafından eleştiri iyi yada kötü veya şaka ama hep bir ince küçümseme vardı bu ekibe karşı bu tarihi kültürü yaşatmak isteyenlere karşı .Eleştiri sanki o çağda yaşamış gitmiş gelmiş görmüş gibi anlatılırdı ve çoğunlukla Turistlerin bundan çok korktukları belirtilir Türklerin barbarlığından dem vurulurdu.
Bu hikayede bir barbarlık oyunu oynayabilseydik Barbarlık savunma sanatı diyebilseydik adını koysaydık bu yüzyıllardır süre gelmiş savaş sanatlarının dehası olduğumuz askeri düzenin en azından elimizde bir kazanımı daha olurdu. Bu gün kurmaya çalışsanız bu ekibi nasıl bir tepki alırsınız .
Halbuki hala Rus askeri kuvvetlerinde eski zamanlardan kalan askeri teçhizatı kullanan birlik vardır kulüpler vardır. Sırplarda aynı şekilde üstelik kendi ürettiğimiz yakın savunma Kılıç’ı olan yatağanın dahi Sırplar tarafından sahiplenildiğini. Belki bu tür kıyafet olmasa üzerlerinde .
Bir başka devlet tarafından dahi sahiplenirdi. Tarihi folklorik bursa kılıç kalkan ekibi.
“Kılıç Arslan öldü sanma, yaşıyor bizde!
Atila’nin ateşi var içimizde!”
Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde yapılan kazı çalışmalarında Anadolu Selçuklu hükümdarı 1. Kılıçarslan’ın kayıp mezarı tespit edildi.
Emeği geçen herkese teşekkür ederiz.
Bu olay çok önemlidir zira mezarlar coğrafyaya vurulan tapu mühürleridir…
Sultan 1’inci Kılıçarslan’ın Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde olduğu bilinen mezarı Kubbetü’s-Sultan’ın bulunması için Dicle Üniversitesi bünyesinde komisyon kuruldu.
Mezar yeri tespit çalışmaları kapsamında, Bağlar Mahallesi’nde bulunan 2 tarihi mezarda kazı çalışması başlatıldı. 3 gün süren çalışmalarda mezarlarda bulunan kalıntılar, incelenmek üzere Dicle Üniversitesi’ne götürüldü.
Diyarbakır Dicle Üniversitesi (DÜ) Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karakoç, mezarla ilgili şu bilgileri verdi:
”Sultan 1. Kılıçarslan’ın, Habur Çayı’nda boğularak şehit olduğu ve Silvan’da defnedildiği biliniyor ama mezar yeri bir türlü tespit edilemiyordu. 2 tarihçi, 1 sanat tarihçisi, 1 arkeolog ve 1 yazma eser uzmanından oluşan komisyonumuz, veriler ışığında Silvan’daki muhtemel yerleri inceledi. Yöre halkıyla hep temas halinde olundu. Güzel haber bu hafta içinde geldi.
Silvan merkezindeki Orta Çeşme Parkı’ndaki türbede iki mezarın, Kılıçarslan ve kızı Saide Hanım’a ait olduğu komisyonumuz tarafından belirlendi. Anadolu tarihine ışık tutacak olan bu gelişmenin Diyarbakır ve Silvan için hayırlı neticeler vereceğini temenni ediyor, başta Valimiz Münir Karaloğlu olmak üzere katkı sunan herkese üniversitem adına teşekkür ediyorum.”
Sultan 1. Kılıçarslan kimdir?
1. Kılıçarslan, Anadolu Selçuklu Devleti’nin kurucusu Kutalmışoğlu Süleyman Şah’ın oğlu ve ikinci Anadolu Selçuklu sultanıdır.
1101 Haçlı Seferi’nde üç ayrı Haçlı ordusuna karşı kazandığı başarılarla Haçlı hareketini durdurup, İstanbul’dan Suriye’ye giden yolun hem Bizans hem de Haçlı ordularına kapanmasını sağladı.
Dedesi Kutalmış’tan beri süregelen Büyük Selçuklu tahtını ele geçirme çabasını sürdürerek Musul’u ele geçirdi. Burada Büyük Selçuklu hükümdarı adına okunan hutbeyi kendi adına çevirterek Büyük Selçuklu tahtına adaylığını gösterdi.
Genç yaşta ölümü ile Haçlılar’a karşı yürütülen mücadele ve Anadolu Selçuklu Devleti’nin siyasi birliği zaafa uğramış, Anadolu Selçukluları fetret devri içine girdi.
Atıyla Habur Çayı’nı geçmek isterken, 14 Haziran 1107 günü kendisinin ve atının zırhlarının ağırlığı sebebiyle boğularak hayatı kaybetti.
TRT Avaz
Dülük Tepesi
Dülük, Dolikhe ya da Doliche, Gaziantep’te bulunan bir antik kenttir. Dülük, Türkiye’nin hâlâ yaşanılan en eski kentidir. Bu kentte Bakır Çağı’ndan kalma eserlere ve bilinen en eski matematik işlemlerine rastlanmıştır.
Dülük Antik Kenti Gaziantep kent merkezinin 10 kilometre kuzeyinde yer alan, bilinen ilk yerleşimi 600 bin yıl öncesine tarihlenen Dülük, “Antik Kent” ve “Kutsal Alan” olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Antik yerleşim, Dülük Köyü’nün kuzey bitişiğindeki Keber Tepesi ve çevresinde toprak altındadır. Kutsal alan ise Dülük Köyü’nün yaklaşık 3 kilometre kuzeyinde, Dülük Baba Tepesi’nde yer almaktadır.
Dülük Mitras Tapınağı, Gaziantep Arkeoloji Müzesi ile Almanya Münster Üniversitesi’nin katılımlı kazıları sonucunda 1997-1998 yıllarında ortaya çıkarılmıştır. Anadolu’da bulunan Mitras Yeraltı Tapınağı’nın ilkidir. Şehitkamil Belediyesi ve Gaziantep Arkeoloji Müzesi koordinatörlüğünde Mitras Tapınağı düzenlenmiş, aydınlatma sağlanarak gezi yolları oluşturulmuştur. Keber Tepesi’nin karşı sırtları, antik yerleşmenin nekropol (mezarlık) alanıdır. Burada çok sayıda kayaya oyulmuş oda mezarları mevcuttur. Mezarların içerisinde, dini ve mitolojik konulu kabartmaları olan lahitler bulunmaktadır.
Dülük’te Keber Tepesi’nde yapılan bilimsel kazılarda Alt Paleotik Dönem’e ait çakmaktaşı aletler ve bu aletlerin yapıldığı atölyeler bulunmuştur. Aynı dönemde barınma için kullanılan “Şarklı Mağara”da M.Ö. 600 bin yıllarına tarihlenmektedir. Bizans Dönemi’nde Dülük Kenti, Hititler’den beri süregelen kutsal şehir konumunu Başpiskoposlukla devam ettirmiştir. İslam akınları sonrasında oldukça tahrip olmuş, Başpiskoposluğun 7’inci yüzyılda Zeugma’ya taşınmasıyla birlikte dini merkez konumunu kaybetmiştir.
Antik dönemde önemli ticaret yolarının yakında bulunan şehir Mesopotamya, Suriye ve Pers krallıkları, eski Yunanistan ve Roma uygarlıklarından etkilenmiştir. Şehrin erken dönemlerinden beri yakınındaki Dülük Baba Tepesi´nde bir kutsal merkez yer almaktadır.
Şehrin prehistorik çağlardaki adını bilmememize rağmen bu zamandan kalan buluntular burada bir yerlesim merkezi olduğunu açıkça gostermektedirler. Hatta Güneydoğuanadolu´nun bilinen ilk taş işleme merkezlerinin burada bulunduğuna dair kanıtlar mevcuttur.
Eski yunan dilindeki adiyla Doliche kenti ise Jüpiter Dolichenus tanrısının anayurdu olarak bölgesel sınırlarını aşan bir üne sahiptir. Bu tanrı MS 1. yy. dan 3. yy.a kadar bütün Roma Imparatorluğu´nda aynen bir başka doğu kökenli tanrı Mitra gibi tapınım görmüştür.
Genel olarak, şehrin önemini ve gelişimini geniş alanlara yayılan büyük coğunluğu roma imparatorluk dönemine tarihlenen nekropollerin ışığında tespit etmek mümkündür
M.S. 253 yılında Pers kralı I. Şapur´un Doliche´yi tahrip etmesinden sonra kentin ve kutsal alanın gelişmesi duraklamaya uğramıştır. MS 5. yy.da Doliche bir piskoposluk merkezi olarak karşımıza çıkmaktadır. Kent nekropolünün batısında iki tane M.S. 8. ve 10. yy.a ait suriye tipinde kaya kilisesi yer almaktadır.
Doliche, Bizans ve Arap devletleri arasındaki sınır savaşları döneminde tekrar tarih sahnesine çıkmaktadır. M.S. 11-12 yy. arasında şehir Gaziantep sınırlarına dahil edildikten sonra önemini yitirmiştir.
Bu şehrin dinler tarihi içindeki önemi son yıllarda yapılan araştırmaların sonucunda yeni bulgularla tekrar gündeme gelmiştir.
Doliche´deki yeni Mitra Kutsal Alanları
1997 ve 1998 yılarında Doliche antik kentinin bulunduğu Keber Tepe´nin yamacında iki Mithreum’un (Mitra kültüne ait rituallerin gerçekleştiği, mağara içindeki kutsal alan) bulunması, Jüpiter Dolichenus’un anayurdu olarak bilinen bu kentin dinler tarihi açısından önemini daha da artırmıştır.
Bu mağaraların Kommagene bölgesindeki ilk Mithreum’lar olması yanında, Roma İmparatorluğunun en büyük kutsal alanlarından oldukları da tespit edilmiştir.
Doğal bir mağara oluşumunun içinde yana yana yer alan iki Mithraeum, aynı girişi kullansalar da, iki ayrı kült resmi barındırmaktadır.
Bu özellikleri taşıyan bir Mitra kült alanına tüm Roma Imparatorluğu içinde başka hiç bir yerde rastlanmamaktadır. Bahsedilen mağarlarının duvarlarında içinde kandiller ve küçük figürler bulunan nişler yer almaktadır. Bazı büyükçe ve havuza benzer oyuklar, ritualler sırasında su kullanımına işaret etmektedir. Çok tahrip olmasına rağmen kült kabartmalarında imparatorluğun ayrı köşelerinden ele geçmiş başka buluntulardan bilinen şu sahne izlenebilmektedir: Mitra ay boğasının sırtında diz çöküp, bir hançer ile boğazını keserek öldürmektedir. Boğanın boğazıdan akan kan yeni bir hayat anlamına gelmektedir. Bu efsanede yer alan akrep, yılan ve köpek gibi diğer hayvanlar daha geç dönemlerde meydana gelen tahribatlara rağmen seçilebilmektedirler. Sahne meşale taşıyıcıları Cautes ve Cautopates ile çerçevelenmektedir. Kabartmanın üst kısmı bir kavisle şekillendirilmiştir. İki üst köşede güneş tanrısı Sol ve ay tanrıçası Luna yer almaktadır. Birinci kült mağarasındaki kabartmada Mitra´nın başı parçalanıp yerinde bir haç sembolü kazılmıştır.
Bu, kült alanının Hıristiyan´lar tarafindan tahrip edildiğini göstermektedir. Mitra da tıpkı Hz. İsa gibi cemaatini günahlarından kurtarmak için kendini kurban etmiştir. İki din arasında ki bu ve vaftiz ve kutsal yemek gibi benzerliklerden dolayı aralarındaki rekabet de büyük olmuştur. Elimizde tahrip edilen başka Mitra kült alanlarına dair, Roma İmparatorluğu´nun batısından ve erken Hristiyanlık merkezlerinden de çok sayıda belge ve bilgi bulunmaktadır. İkinci kült mağarasının, Doliche´de Mitra´ya inananların sayısının zaman içinde arttığından dolayı mı yapıldığı, yoksa toplum arasındaki hiyerarşiden dolayı mı kurulduğu soruları henüz kesin olarak yanıtlanamamaktadır.
Dülük Baba Tepesi´ndeki Jupiter Dolichenus Kutsal Alanı
Antik yerleşim dölgesinin yakınında bulunan 1200 m yüksekliğindeki Dülük Baba Tepesi´nde Jupiter Dolichenus´un kült merkezinin bulunduğu bilim dünyasinda uzun zamandan beri eldeki buluntulara dayanarak tahmin edilmekteydi.
Ancak bilimsel çalışmalar ilk olarak 70´li yılların sonunda yüzey araştırmaları şeklinde gerçekleşebilmiştir. Bu kültün en önemli dönemi roma imparatorluk zamanına denk gelmekteyse de, kültün kökenleri çok daha eski çağlara uzanmaktadır. Jupiter Dolichenus´tan önce bu bölgede hava ve şimşek tanrısı Teshup Hadad tapınım görmekteydi. Bu iki tanri arasindaki yakınlık sadece coğrafyayla sınırlı kalmayıp tasvir biçimlerinde de büyük benzerlikler tesbit edilebilmektedir. Tıpkı Teshup gibi Jupiter Dolichenus da roma imparatorluk dönemi boyunca batı eyaletleri dahil, elinde çift balta ve şimşek demetiyle tasvir edilmektedir. Her iki tanrı için de boğa önemli bir rol oynamaktadır.
2001 yılında ilk defa, bilim dünyasında Jüpiter Dolichenus’un tapınağının bulunduğu düşünülen, Dülük Baba Tepesi’nde kazı çalışmaları yapılmıştır. Bu araştırmaların ilk hedefi Dülük Baba Tepesi’nin topografik bir haritasının çıkartılması ve tepede jeofizik araştırmasının yapılması olmuştur.
Jeofizik çalışmalarıyla, kutsal alandaki yüzeyde görünmeyen yapı kalıntılarının tespit edilmesi amaçlanmıştır. Yapılan kazılar esnasında kutsal alanla ilgili önemli buluntular ele geçmiştir. Bunlarin arasında özellikle roma dönemine ait duvarlar, sikkeler, adak plakalarıyla daha erken dönemlerde kullanılan çeşitli mühürler gibi çok sayıda önemli küçük buluntular kutsal alanın Dülük Baba Tepesi´de bulunduğuna dair önemli ipuçları vermektedirler. Sözü edilen duvarlar kutsal alanının temenos duvarları olarak tefsir edilmektedir.
Bu buluntular ışığında Güneydoğuanadolu bölgesinde bilinen aktif dönemi kesintilerle de olsa M.Ö. 1. binyildan, Hristiyanlık etkilerinin yoğunlaşmaya basladığı geç antik döneme kadar uzanan bir kutsal alan var olduğu ortaya çıkmaktadır. Dülük Baba yatırının kısa bir zaman öncesine kadar yöre insanları tarafından sıklıkla ziyaret edildiği göz önüne alınırsa, bölgenin kutsallığının antik çağlardan günümüze dek uzanan uzun bir tarihçeye sahip olduğu açıklık kazanmaktadır. Tüm bu özellikler göz önüne alındığında, bu tepe üstünde bulunan antik kalıntıların bölgenin en önemli kutsal alanına ait olduğu ortaya çıkmaktadır.
Bu bölgede, özellikle de Dülük Baba Tepesi´ndeki arkeolojik araştırmalar önümüzdeki yıllarda da devam ettirilerek, hem bölgenin geçmişi hakkında hem de dinler tarihini açısından şimdiye kadar edinilen bilgilerin geliştirilmesi hedeflenmektedir.
DELİCE
Hep merak eder dururum. Edirne ilçelerinde, sahil boyunda, saros körfezinde neden zeytinlikler yok diye. Her yer çam ağacı! İlaç için bile bir zeytin ağacı yok. (Bugünlerde bazı meraklı yurtseverler çeşitli bölgelerde zeytin ağacı dikmeye başladı. Hatta bir yatırımcımız Yeniköy mahallesinde epey zeytin ağacı dikeceğini de duydum.) Hemen komşu ülke Yunanistan’da Enez ilçesi bitimi olan yerleşim bölgelerinde başlayan zeytinlikleri neredeyse Selanik’e kadar görebilirsiniz.
Peki Edirne’ye komşu olan Çanakkale ve Yunanistan’da olan zeytinlikler neden bizim bu bölgemizde yok. Tesadüfen bir araştırmacımızın bir yazısını gördüm ve sizinle paylaşmayı uygun gördüm.
Hadi birlikte neden “Delice” ağaçlarının neden sökülüp satıldığını, “Delice” ağacının neye yaradığını okuyalım…
“1951-1952 yıllarında İspanya Hükümeti, Türkiye’den çok yüksek miktarda odun kömürü satın almak istiyor.
O güne kadar İspanya’ya yapılan ihracat kalemleri arasında yer almayan bu talebin bir de özel şartı vardı:
Kömürler İskenderun’dan Saroz Körfezi’ne kadar Akdeniz ve Ege sahillerinde doğada kendiliğinden yetişen “delice” ağacından elde edilmesi isteniyordu!
İstek dönemin Hükümeti tarafından yüksek getirisinden sevinçle karşılanıyor, ülkemizde bol miktarda bulunan delice kömürü ihraç edilmeye başlanıyordu.
Görgü tanıklarının anlattıklarına göre, limanların üzeri gemi yüklemeleri sebebiyle kara bir bulut ile kaplanıyor göz gözü görmüyordu!
O yıllarda Ankara’da görev yapan ABD Ticaret Ataşesi, dönemin Dışişleri Bakanı’na ihraç edilen kömürün İspanya tarafından nasıl değerlendirildiği ya da nerelerde kullanıldığını araştırıp araştırmadıklarını soruyor.
Aldığı cevap, getirisinin önemli olduğu, nerede kullanıldığının Türkiye’yi ilgilendirmediği şeklinde oluyor. Bunun üzerine ataşe konuyu kendisi araştırıyor ve otoyollarda dolgu malzemesi olarak kullanıldığı bilgisine ulaşıyor. Bununla yetinmeyip ABD’de tanıdığı mühendislerden bilgi alıyor ve otoyolda kömür dolgunun bir yararı olmadığını öğreniyor.
Öğrendiklerini Bakan’a iletiyor, Türkiye’nin rahatsız olmadığını, gelirden dolayı memnun olduklarını söylüyor, konu kapanıyor…
“Delice ağacının zeytin aşılamak için en uygun ağaç olduğunu bilenler Türkiye’ye oyun oynamışlardı.”
Sonuç olarak İspanya dünyanın en büyük zeytinyağı ihracatçısıdır ve ne tesadüf ki aynı yıllarda Türkiye margarinle tanışmıştır…
NOT: Aşılanmamış zeytin ağacına “delice” denir.
Marshall yardımlarıyla Ege ve Akdeniz bölgemizdeki milyonlarca zeytin ağacımız kökünden sökülerek gemilerle Avrupa’ya götürüldü.
ABD bize bu ağaçların yerine milyonlarca kavak ve çam(çıra) fidanı verdi.
Kavak ağacı memlekette alerjik hastalıklar başlattı.
Çam ağacı ise bildiğimiz yağlı çıra idi. Dağlarımıza ovalarımıza her yere diktik.
Oksijenden başka hiç bir işe yaramayan bu ağaç, ülkemizin dağına bayırına dikilen saatli bomba oldular.
Bu ağaçlar yandığı zaman kozalakları patlayarak yanar halde 200 metre uzağa fırlamakta oradaki çam ağaçlarını da tutuşturmaktadır.
Bugüne kadar kimi gördüysem yetkili yetkisiz, beyinli beyinsiz herkese anlattım.
“ABD’liler bizim ormanlarımızı çam (ÇIRA) ağaçlarıyla dolduruyor, bir kibrit çakmasıyla 100 savaş uçağının verdiği zararı veriyorlar.
Şimdi soruyorum size devletimiz bu çam ağaçlarının yerine zeytin, ceviz, badem, incir, sakız ağacı dikse hem bu ağaçlar kolay kolay yanmaz hem de köylümüze bir gelir olur.
Hala çam dikiyoruz bıkıp usanmadan.”
Sevgili okurlarım ; bende yazıyı okuduğumda sizin gibi hayrete düştüm. Üç-beş kuruş kazanacağız diye araştırmadan kestiğimiz delice ağaçları sayesinde margarin ile tanıştık. Oysa bu bölgemizde toprağa ne eksek allah bize fazlasıyla veriyordu. Hatalar yapılmasa yerli tohumdan ithal tohuma, delice ağacından çam’a, Zeytinyağdan margarine geçermiydik hiç…
#delice #zeytin
(Alıntıdır…)
ABD’li Yahudi bankacı işadamı David Rockefeller’dan şok itiraflar!…
Türkiye üzerinde oynanan oyunlar!
ABD’li Yahudi bankacı işadamı David Rockefeller’dan şok itiraflar!…
Türkiye’ye Adnan Menderes zamanında ‘Marshall Yardımı’ ile el attık!…
ABD’li Yahudi bankacı, iş adamı David Rockefeller’ın, son yüzyılda olan olaylar hakkındaki itirafları tüm dünyada büyük yankı uyandırdı. Ancak, Rockefeller’in bu itirafları aslında dünyadaki gelişmeleri takip eden pek çok kişi tarafından bilinen gerçekler… İşte David Rockefeller’in söyledikleri:
Menderes, bizimle başta
gayet güzel bir diyalog kurmuştu
“Mesela Türkiye’yi ele alalım. Türkler’de yıllar boyu komünizme karşı savaşmıştır.
1950’lerde ülke yönetimine bizim desteğimizle Adnan Menderes gelmişti. Aslında Menderes bizimle başta gayet güzel bir diyalog kurmuştu.
Bizden seçimde aldığı destek karşılığında, Marshall yardımı adı altında devamlı borç alıyor ve ülkesinde yatırımlar yaparak sanayi yapısını geliştiriyordu.”
“Plânsız programsız harcama yapıyordu…”
“Fakat o kadar plansız ve programsız harcama yapıyordu ki ödeme günleri geldiğinde bizden, borç ödemek için tekrar tekrar borç istemeye başladı.”
“Kapilütasyon benzeri taleplerimizi
hiçbir zaman kabul etmeyeceğini söyledi”
“Menderes, borç ödemek için bizden, tekrar tekrar borç istemeye başladı.
Biz de kendisinden ülkesini yabancı sermayeye açmasını ve bizim şirketlerimize özel imtiyazlar tanımasını, diğer bir deyişle Osmanlı İmparatorluğu’na dayatılan kapitülasyonlar benzeri şeyler talep ettik.
Menderes bize bunu hiçbir zaman kabul etmeyeceğini söyledi ve bizden uzaklaşmaya başladı.”
İstemediğimiz halde idam edildi
“Ülke insanı ilk defa asfalt yollarla tanışıyor, fabrikalar arka arkaya dikiliyordu.
Ülkenin çoğunluğu Müslüman olduğu için ülkenin her yerine camiler yaptırıyordu.
“Yerini sağlamlaştırdığını sanıyordu”
Menderes bu şartlarda iktidardaki yerini uzunca bir süre için, sağlamlaştırdığını sanıyordu.
Bir darbe ile bu işe bir son verildi ve sonunun öyle bitmesini istemediğimiz halde, çalışma arkadaşlarıyla beraber idam edildi.”
“Sadece Bayar kurtuldu!
Çünkü bir ‘mason’du…”
ABD’li Yahudi bankacı işadamı David Rockefeller, Adnan Menderes’in ve çalışma arkadaşlarının idam edilmesiyle ilgili olarak yaptığı itiraflarda ilginç açıklamalara da yer vermiştir. Rockefeller, açıklamasında şu ifadelere yer vermiştir:
“Sadece Celal Bayar kurtuldu!. Çünkü bir masondu ve yakın arkadaşı Papa Roncalli ya da diğer adıyla 23. John, Vatikan’ın baskısıyla onu idamdan kurtardı.”
Sağdaki küçük fotoğrafta Papa XXIII. Ioannes, (Angelo Giuseppe Roncalli) görülüyor.
Marshall Plânı nedir?
Marshall Planı II. Dünya Savaşı sonrasında 1947 yılında önerilen ve 1948-1951 yılları arasında yürürlüğe konan ABD kaynaklı bir ekonomik yardım paketidir. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 16 ülke, bu plan uyarınca ABD’den ekonomik kalkınma yardımı almıştır.
KAYNAKLAR:
ÖNCE VATAN gazetemizdeki “DAVİD ROCKEFELLER’IN İTİRAFLARI” yazı dizisi büyük ilgi gördü…
David Rockefeller ile ilgili ‘orijinal kaynak’ soran okurlarımıza, kısa bir kısım kaynak adı sunuyoruz…
Bringhurst, Bruce. Antitrust
Chernow, Ron. Titan: The Life of John D. Rockefeller, Sr. Warner Books. (1998). ISBN
0-679-75703-1
Online review.
Collier, Peter, and David Horowitz. The Rockefellers: An American Dynasty. New York: Holt, Rinehart and Winston, 1976.
Ernst, Joseph W., editor. “Dear Father”/”Dear Son:” Correspondence of John D. Rockefeller and John D. Rockefeller, Jr. New York: Fordham University Press, with the Rockefeller Archive Center, 1994.
Folsom, Jr., Burton W. The Myth of the Robber Barons. New York: Young America, 2003.
Fosdick, Raymond B. The Story of the Rockefeller Foundation. New York: Transaction Publishers, Reprint, 1989.
Gates, Frederick Taylor. Chapters in My Life. New York: The Free Press, 1977.
Giddens, Paul H. Standard Oil Company (Companies and men). New York: Ayer Co. Publishing, 1976.
Goulder, Grace. John D. Rockefeller: The Cleveland Years. Western Reserve Historical Society, 1972.
Metin bana evlenme teklifi etmedi. Flört ederken, nişanlanalım denildi. Metin’in anne ve babası hayatta değildi, beni istemeye arkadaşımızın annesi Azra Teyze’yle geldiler. Metin tek bir gül ve bir gofretle geldi.
Parası yoktu, hem “Biz tiyatrocuyuz paramız yoktur, gümüşlerle çikolata, 12 tane gül getiremeyiz”in altını çiziyordu, hem de işte adetse adet diyordu. Tam babamın kafasındaydı, beni verdiler. Nişanı Azra Teyze evinde yaptı, nikahımız parasızlıktan tiyatro sahnesinde kıyıldı.
Ama 1000 tane düğüne bedeldi. Salon fuldü; “Bu oyun tuttu” esprisi yapıldı. Zeynep Tedü’nün annesi Meral o gece evinde düğün yemeği verdi. Gerçekten de bu oyun 45 sene tuttu. Ah pis hastalık olmasaydı 10 sene daha sürerdi. Metin 79 yaşındaydı.”
GÜLMEYE DEVAM
😜🙃 F I K R A
Temel köyünde herkes gibi balıkçılık yapmaktadır.
Bir gün hastalanır ve balığa çıkamaz.
Fadime balığa ben çıkıcam der ve sahile gelerek teknesine biner. Köyün tüm balıkçıları sağ tarafa giderken Temelin karısı sola gider. Tüm balıkçılar akşam boş dönerken o teknesinde balık dolu döner. Ertesi gün tüm köylüler bu kez sola giderken o sağa gider ve akşam yine tüm balıkçılar boş dönerken o teknesinde balıkla dolu döner. Bu böyle bir çok kere devam eder. Balıkçılar bu işin sırrını Temelin eşine gururlarına yediremediklerinden soramazlar. Sonunda eşlerinin gidip Fadime’ ye sormalarına karar verip eşlerini gönderirler.
Kadınlar gider bir süre sonra sorarlar. Hangi yöne gitmeye nasıl karar veriyorsun Fadime ?
Çok basit der Fadime. .
Balığa çıkmadan hafifçe yorganı kaldırıp Temelinkine bakıyorum, sola yatıksa sola, sağa yatıksa sağa gidiyorum. Kadınlar merak içinde;
Ya dikse ne tarafa?
Fadime cevabı yapıştırır: O zaman balıkta ne işim var…
😂😂😂😂
Dijital TV platformlarını da eklersek bugün de güncel bir konu:
TÜRK TV DİZİLERİNİN VATANA, MİLLETE FAYDALARI:
1. İstihdam yaratır. Her ne kadar çalışma şartları zor da olsa set işçisinden, cateringe kadar, cast ajanslarından basındaki eleştirmenlere kadar çok kişi bu işten ekmek yer.
2. Reklam sektörünü canlı tutar. Reklamverenlerden, reklamı çeken ajanslara kadar çok kişi bu işten geçimini sağlar.
3. Döviz girdisi sağlar. Türkiye’ nin önemli ihracat kalemlerinden biri haline gelmiştir. Sektör olarak ABD’den sonra dünyada ikinci sıradadır. (Uzun metrajlı filmlerden bahsetmiyorum)
4. Emlak piyasasını canlı tutar. Çekim mekanı olarak kiralanan konut, depo, etkinlik salonu vs vs. Dizi sona erdikten sonra bir çok dizi mekanı giriş ücreti mukabilinde ziyaretçilerin hizmetine sunulur.
5. Turizm piyasasına katkı sağlar. Yerli turistler (ve hattâ yabancı turistler) dizi mekanlarını da içeren turlara ciddi bir talep gösterirler.
6. Müzik piyasasına katkı sağlar. Dizi film müziği yapan müzisyenler bu işten para kazandıkları gibi dizilerde 3 saniye bile çalan herhangi bir parça listelerde en üst sıralara çıkmaktadır. Bugün eski ya da yeni bir parçanın pazarlanması için en geçerli yöntemdir.
7. Tiyatro sanatına faydası vardır. Son yıllarda tiyatrolara olan izleyici talebi artmıştır. Bunun sebebi halkın birdenbire tiyatrosever olması değildir. Dizi filmlerde rol alan oyuncular tiyatro da yapmaktadırlar. Onları canlı görmek tiyatroda mümkün olmaktadır.
8. Türk aile yapısı için önemlidir. Akşamları ailece oturup dizi izlenir. Dolayısı ile aile fertleri tarafından dışarı çıkma gibi bir talep gelmez. Bu gerçek aileye tasarruflu bir hayat imkanı sağlar.
9. Dizilerle üzülen, dizilerle gülen, dizilerle sinirlenen ve gerilen bir halk başka şeyleri düşünmeye fırsat bulamaz, okumaya zaman ayıramaz. Beyin tembelleşmiştir. Bu da genel menfaate uygundur.
10. İnternet ortamına canlılık getirir. Kaçırılan ya da tekrar izlenilmek istenen diziler sayesinde video platformları yüksek sayıda izlenme sağlayıp reklam alarak gelir sağlarlar.