Hakan Bey Dünya Gelişmeler hakında – özet

https://islamansiklopedisi.org.tr/alem-i-islam
İletidir

BİN YILLIK KAVGA…

İslam dünyası uzayan bir Ortaçağ’ın içinden geçiyor.
Bin yıla yayılan uzun, acılı ve kanlı bir çağ bu.

İmam Gazali’nin (1058-1111) Bağdat Nizamiye Medresesi Müderrisliğini terk edip, Mekke’de iman tazeledikten sonra İslam’da içtihat kapısını kapatmasıyla başlayan karanlık bir bin yıl…

İmam Gazali’nin ünlü risalesi ‘Tehatüful Felasife’ yani “FelsefeninTutarsızlığı”nı yazarak başlattığı tutuculuk çağı…

Kutsal kitaplar dışında hiçbir eser insanlık tarihinde bu kadar etkili olmamış ve trajik sonuçlar yaratmamıştır.
İslam dünyasının yükselişini sonlandıran, bilimin ve felsefenin kâfirlik sayıldığı, insan aklının teslim alındığı büyük gericilik dönemi…

Aklın değil “naklin” esas alındığı yıllar. Doğu dünyasının ilk siyaset bilimi kitabı olan ‘Siyasetname’nin yazarı ünlü Selçuklu Veziriazamı Nizamül Mülk’ün saraya davet ederek Sultan Sencer’e danışman yaptığı Gazali, ümmeti; soru soran, eleştiren, itiraz eden bir kütle değil, itaat eden ve teslim olan bir topluluk olarak tanımlıyor.

Gazali sadece günümüze kadar gelen egemen Sünni teolojisini kurmuyor, Şia öğretisi üzerinde de etkili oluyor. İçtihat (yorum, yeni kural koyma) kapısını kapatarak dinin akla ve bilime göre yorumlanmasının ve çağa uydurulmasının önünü kesiyor.

Onu donduruyor ve böylece İslam dinini insanlığın tarihsel yürüyüşünün önünde gerici bir engele dönüştürüyor.

İbni Sina’yı, Farabi’yi kafirlikle suçluyor. İmam Gazali’nin öğretisi, bugünün geri ve Batı’nın kölesi olan İslam dünyasını yaratan anlayıştır.

İmam Gazali’ye en büyük itiraz yine İslam dünyasından Hanefi-Sünni öğretisinin içinden gelmiştir.

Doğunun en büyük âlimlerinden, felsefeci ve yorumcu İbni Rüşt (1126-1198), Gazali’yi Endülüs’ten eleştiriyor ve onun görüşlerini mahkûm ediyor.

Aynı zamanda Kordoba Kadısı olan ve Endülüs Sultanı Yusuf’a danışmanlık yapan İbni Rüşt, bilimin ve felsefenin kâfirlik olamayacağını, insan aklının özgür bırakılması gerektiğini, dini kuralların akıl ve mantıkla çelişmesi halinde akla göre yorumlanmasının doğru olacağı görüşünü savunuyor.

Çünkü diyor İbni Rüşt; “İnsan aklı da Allah vergisi bir yetenektir ve bu nedenle akla uygun olan, nakle (kutsal söz, vahiy) aykırı olamaz.”

İbni Rüşt Kurtuba’da (İspanya’nın bugünkü Kordoba kenti) Gazali’yi eleştiren ünlü reddiyesini yazıyor; ‘Tehatüfül Tehafül’ yani “Tutarsızlığın Tutarsızlığı’…

İbni Rüşt felsefenin ve felsefecilerin gerçeğin bilgisine ulaşmanın yolunu açtığını, tutarsızlığın buna karşı çıkmak olduğunu söylüyor.

Yazılı tarihin en önemli ve en büyük polemiklerinden biridir.

İbni Rüşt bu tartışmayı entelektüel ve felsefi düzeyde kazanıyor ama siyasal planda kaybediyor.

Çünkü İslam dünyasının sultanları, halifeleri, şeyhleri itaat ve teslimiyeti savunan Gazali’yi destekliyorlar. İbni Rüşt ise unutulmaya terk ediliyor.

Antik Çağ Grek bilimi ve felsefesi uzmanı olan, Aristo’dan Platon’a kadar çok sayıda felsefe ve bilim insanının eserlerine yorumlar yazan, onlara şerhler düşen İbni Rüşt’ün kitapları Latinceye çevriliyor.

Batı, unuttuğu Antik Çağın bilim insanlarını ve felsefecilerini, yeniden İbni Rüşt’ün eserlerinden öğreniyor. Bu eserler Arapçadan Latinceye çevriliyor ve Batı’da Rönesans’ı başlatıyor.

Batı İbni Rüşt’ün, Doğu ise İmam Gazali’nin yolundan gidiyor.

Sonuç ortadadır:
İbni Rüşt, o uzun Ortaçağ’ını yaşayan Doğu’da, 21. Yüzyılda bile Taliban ve Suudi rejimlerini yaratan İslam dünyasında sadece bir yerde, Türkiye’de kazanıyor.

Bu topraklarda gerçekleşen 1908 Jöntürk ve 1923 Cumhuriyet devrimlerinin tarihsel ve felsefi anlamı budur.

İmam Gazali’nin izleyicileri yaklaşık yüzyıldır, son çözümlemede birer burjuva aydınlanma hamlesi olan ve insanlık tarihinin ilerici kazanımları hanesine yazılan devrimleri boğmaya çalışıyor.

Bugünkü siyasal kavgaların temelinde bu bin yıllık kavga yatıyor.

Yürüyen ve hâlâ bizi teslim alan kavga, bu topraklarda tam bin yıldır devam eden insan soyunun ve aklının özgürleşmesi mücadelesidir.
Akp gericiliği, İslam’ın asırlar süren Ortaçağı içinde sadece bir sonuçtur.

Elbette tarihin akışına, insan doğasına, akla ve bilime karşı savaşanların uzun vadede kazanması imkânsızdır. Ancak bilinmelidir ki, gericilik geçici de olsa (kısa vadede) amaçlarına ulaşabilir.
Toplumu bir önceki çağın değerlerine yeniden iade edebilir. Pakistan ve Mısır’ın acıklı serüvenleri bu olasılığı bütün boyutlarıyla gözler önüne seriyor.

İşte bu nedenle, Türkiye’de İmam Gazali’nin bir kez daha kazanmasına izin vermemek gerekiyor.
Gazaliyi eleştirip imam Rabbani niyi atlamak Hristiyan lıktaki gibi nizam mülk isteği ile gücün kralda toplanması çünkğ aynı zamanda gazali ve Rabbani bu işlerle uğraşırken iznik tekfurluğunda teslis ve romanın kralının tanrının yeryüzündeki gücü kabulü yapılıyordu. Belki daha önceydi. İmam Rüşdü belki buna katşı cıktı ama bugün terör le anılan ihvana ne dedi. Bugün vahabilik ahmediyelik babailik ingilizlerin kurduğu islam mezhepleri ama gazali zamanında 300 den fazla mezhep olduğunu yazmamış esas amaç bu aşırı mezhepçiliği önlemektir. Hindistan dakş sihler islam mezhebi olarak çıkarlar ama rabbani hint gurusuna karşı çıkar başlangıç ta islam mezhebi olarak ortaya çıkan sihilik şiilerin etkisi ile tek tanrılı din olmuştur. Bugünkü nastutiler gibi. Gazaliyi o zamam eleştirmek lazım. Kordobayı methederken Türk lerin nasıl islamı öğrendiği ve nasıl bir katliam yaşadıklarını bilmek lazım. Doğunun felsefesi mantık bittiği yerde allah başlar batı bunu çözmüştür maddeye döner mantığın bittiği yerde.
Gericileri engellemek için tek şart vergi alınmasıdır. Parasını alma canını al düstüruna sahiptir bugünün gericileri
Bugün Türkiyede hakim olan Tüm tarikatlar ehlibeyt başlangıçlı tarikatlardır. Bunlar daha sonra sünnileşmiştir. İçlerindeki arap tarikat nakşibendilerdir. Bunlar Bağdat’ta selçuklu şahından kaçarak zağrıs dağlarına ordan Bahçesaray ilçesine kaçarak burda bu tarikatı güçlendirmişler daha sonra Irak süleymaniyesinde Halidi nakşi olarak yayılmışlardır.
Çok iyi biliyorum ibni rüştü bilmessen islamda günün ve zamanın gelişimi ile açıklayın teorisi ortaya çıkmazdı. Gazali tüm islam alemini birleştirmel ve bunu en güçlü sultana verip halifelik ile birleştirmek istemiştir. Bunu Yavuz Sultan Selim yapmıştır.
Selefilik yine ingilizlerin desteği ile islam alemini sarsmaktadır. Sufilik Vatikan ile kolkoladır.
Bugün tarikatçıların yaptığı ibni rüştün yolunda gitmeleridir. Hepsi islamı kendi çıkarlarına göre yorumluyor. Gazali bunu yasaklamış ve başına sultanı koymuş sonra sultanın izni ile yorum yapılır demiştir. Buna karşı olan ibni rüşt elinden din etkisinin gideceğini görüp karşı çıkmıştır. Gazalilik zaten gericiler ve tarikatçılar özelikle tillocular ki onlar Veysel Karani yi önder bilirler sevmezler. İmam Rabbani yide şiiler sevmezler. Pakistan ve Hindistan arasında sınır bir yerde mezarı şerifin altındadır.
Batıda felsefe nedir bilirmisin domatesin geninin nasıl değiştirilmesi düşüncesidir. Doğuda domates domatestir. Ekersin çıkar yersin Allahın işine karışılmaz.
Felsefe aslında batının sorunu değildir. Doğunun sorunudur. Bir türlü felsefeyi Tanrısal düşünceden ayıramamıştır. Bugün bile islamda felsefe yapmaya çalışmak hala anlaşılmadığını gösterir felsefeyi batı insani olarak ve insanın gelişimi dünyanın gelişimi olarak görür doğu hala bunu sorar çıkış bulamaz ise Allaha veya Tanrıya havale eder. Şu anda doğu ülkelerinde bu aşılmaya başlandı. Bu arada Çin bir doğu felsefesine sahip değildir. Çin kültürü kendi öz kültürü ve tamamen kendine ait bir kültür değildir. Sadece doğu kültürünün üzerine ikinci dünya savaşından sonra çökmüş bir ülkedir. Bir çok araştırma yasaktır. Nedeni çalınmış kültürdür.
Dünya da seçim günleri ile beraber devam eden Korona günleri ve iklim değişikliği adı altında meydana gelen dünyanın çapına oranla etrafında strofer tabakasının inceliğinin ne ladar orantısız olduğuve insan yaşamının toprak altında 100 mt yi geçmeyen ve atmosfer tabakasında 2000 mtyi su altında yine 100 mt yi geçmeyan bir yaşamdöngüsü içerisinde besin sağlama ile yaşamını sürdürdüğü bu dünyada evrim geçirerek üretken olarak dünyadaki besin artıkları ile yaşam sürdürmektan çıkarak besin üretip tüm canlıların yaşamının devam ettirebileceği bir besin zinciri kurmayı başarmış ancak burada canlı olarak insan formatını en üst seviyeye koyarken bir virüsün canlı olduğunu unutmuştur.O kadar ki para denile kavramı kurarak gücü aklı eşit olarak çeşitli faktörleride bunun yanına katarak kendisinin hakim olduğu bir dünta sistemi oluşturmuştur.İnsan yaşamı
İnsan Yaşamı sadece kendini ve bireyi düşünür hale gelince işin içinden çıkılmazhale gelmesini nüfus artışına bağlayarak yeni çözümlerini nüfus azaltmak üzerine ne yapabiliriz sorunun cevabını en kolay yoldan seçerek bölgesel küçük şiddetli gizli insan soykırımları ile bunun cevabını vermeye çalışmaktadır.İnsan burada kendi güzellik ve üstünlük kavramlarını koyarak renk ve desende insan grubunun yaşamını devam ettirebilimesine kendikendine karar vererek sürdürmeye başlamıştır.Nereye kadar.Şu soruyu sorarak Evrende yalnızmıyız.Veya insan kaderini nasıl belirler.Felsefi düşünceler devreye girer işin içinde felsefe ile çıkılmayınca iş her zamanki gibi Allaha havale edilecektir.
[15:29, 12.10.2020] Hakan Kısa: Türkiye aslında zor zamanlardan geçiyor söylemi kesim kısımların bakış açısına göre değişişerek farklı anlamlar yüklenerek bu sözün arkasında politikalar üretiliyor.Türkiye kendisini arıyor siyaset ve din insanı rahat bıraksa türk insanı kendisinin nerede olduğunun farkına varacak.Bugün herkes siyasetin politikanın Türk insanına ne kadar faydalı olduğunu yine kesim ve kısımlara göre farklılık göstereceği aşikardır.Dünyada Üretim yapabilen ve bu üretimini kaliteli standartlara ulaştırabilen ülkelerden biridir Türkiye.Avruoa bölgesinde şu anda iki ülkeden birisidir.Her ne kadar ülkenin etrafı yangın yeri olsada kendisine sıçrayan kıvılcımları başarılı bir şekile söndürebilen ve etkisiz hale getiren bir ülkedir Türkiye.
Bugün etrafındaki kendisindeki il büyüklüğünde toprak ve nüfus yapısına sahip olan bir çok ülke ile işbirliğine gitmeli farklı bir dünya yapılanması ile bu devletlerdeki yangını çaresizliği düzeltme ve yeniden yapılandırma yoluna gitmelidir. Balkanlar da Arnavutluk Makedonya Kosova Bosna-Hersek Bulgaristan Sırbistan gibi devletler ile tüm yapılandırmalarını gözden geçirmeli ve bu devletlerle ticari ve ekonomik işbirliğini artırmalı. Ukrayna Belarus ta yaptığı gibi. Romanyanın sesiz çığlığının duyulması. Kar yapılmasa bile alışverişin olduğu bir yapılanmanın canlandırılması bu devletlerin ve Türkiyenin etrafındaki yangının dağılmasını ve başka planları olan ülkelerin buralarda oyun oynamasının engellenmesi pazarın kurulması ve korumasına bağlı olmasını sağlayacaktır.Keza Orta asyadaki kardeş Türk halklarının pazarının geliştirilmesi Özellikle Afganistan üzerinde düşünülmeli Kırgızıstan zayıf halkasının ne zaman kopacağı belli olmayan bir devlet.Diğerleride azerbaycanın ne yaptığına ve azerbaycana ne yapılacağını bakarak yol çizecekler .Tabi hepsi yeni bir Galiyev olayı yaşamak istemeyecekler.Azerbaycanın nüfus ve asker yapısı nedeni ile Rus savunma sisteminde ne gibi bir tehdit olarak bakıldığınıda görmek ermenistana verilen silahlar ile Rus ordusunun Azerbaycan ordusundaki bu atak gelişmesinin diğer ortaasyadaki Türk devlerinide etkilediğini görerek nasıl bir tedbir alacağını yine Ermenistan üzerinde ordusunda kuracağı politikaya bağlı olduğunu görmek lazım.Bu arada İranıda unutmamak gerekier Türkçenin okuma ve yazmasının yasak hatta konuşmanın da yasak olduğunu ancak Ermenicenin iranda okuma yazma konuşma gibi herhangi bir zorlukla karşılaşmadığınıda bilmek gerekir.Bu bölgede Galiyevlere dikkat etmek lazım.
Hatay’daki yangınlar başladığında, genç bir öğretmen, “Ağustos’ta açıklanan toplam 766 maden arama ihalesinde Hatay’dan 9 bölge vardı ve bunlar Antakya, İskenderun, Arsuz, Belen, Dörtyol, Hassa’daydı. Yerel medya üzerinden güçlü bir kamuoyu oluşturularak, İskenderun, Arsuz ve Belen’in bu listeden çıkarılması için güçlü bir kamuoyu oluşturulmuş ve Ankara’dan bu yönde söz alınmıştı ki kısa bir süre sonra tam da bu bölgelerde orman yangını başladı.” diye bir mesaj geçti.Arslan Bulut yazmış Banu avar yayınlamış.Tarım orman bakanı Ekrem abide yanan yerler imara açılmayacak diyor.Tarım arazisi imara açılmaz ama maden sahası olarak açılmasına ne ormanı nede tarım arazisi olmasına karşı kimsenin karşı çıkamadığıda bir gerçektir.Artık hırs ve kazanç kibir üst seviyededir.Benden sonra tufan.Allah korusun demekten başka çaremiz yok galiba.

Kıbrısta Maraş bölgesi açılıyor. Adalar ve kayalıklar sorunu ile Kıbrıs en azından bir ilerleme yaşanıyor.

[01:47, 07.10.2020] Hakan Kısa: Yahudilerin kültürü var mı. Musanın kitabı olan Tevrat tan başka, Tevrat bir kültür müdür. Arapların da bir kültürü var mı. Çin Çinlilerin kültürü var mı. Neden soruyorum. Aslında bu üç millet diğer milletlerin kültürü üzerinde tuhaf bir şansla bugünlere gelmiş ve bu kültürlere sahip çıkmış veys bu kültürlerim omurgasını çalmışlardır. Hala bugün bir kültürleri oluşmamıştır. Belki teknolojide gelişmiş olabilirler ancak teknolojide kendilerine sonradan gelmiştir.
[01:47, 07.10.2020] Hakan Kısa: Araplar Kuran ile tarihte yerini alırlar ondan önce yoklar.
[01:47, 07.10.2020] Hakan Kısa: Yahudiler Musa ile tarihte yerlerini alırlar araplar ile aynı soy
Firavununu kültürü üstüne oturmuşlardır.
Çin tamamen kültürü hint kültürü olup din olarak tamamen hinduzim Buda dır. Diğer yapı sanat müzik ve yazı Türk toplumlarından kalmadır. Ortaya çıkmasın diye Tarih araştırması yaptırmazlar.
[01:47, 07.10.2020] Hakan Kısa: Bugün bu üç toplumun en önemli özelliği dünya ticaretinde bir şekilde bir ürün veya üretim veya yönetim ile em önde gitmektedir. Bir şekilde hep verirler. Öyle zannedilmesini isterler. Aslında bu da öyle değildir.
Bir verip beş alma sanatını bildikleri için tüm devletler yanılgıya düşmezler.
[01:47, 07.10.2020] Hakan Kısa: Bu üç devleti yönetenler veya güç kullanarak elinde tutmaya çalışanlar farkında olmadan bu devletlerin işlerini yaparlar.
[01:49, 07.10.2020] Hakan Kısa: Diğer toplumlar savaş yapmışlardır. İki önemli bilinen tarihte öne çıkartılan yakın çağın imparator devletlerinden bugün sadece iki yada beş devlet kalmıştır.

[19:29, 04.10.2020] Hakan Kısa: BAKÜ RADYOSUNUN
MÜZİK YAYININI KESEREK
VERDİĞİ BİR HABER…..!

Azerbaycan Bakü Radyosu’nda gayet ciddi bir şekilde okunan, savaş konulu bir haberi dikkatle okuyun lütfen…

“YAHŞİ AMERİKAN VE FRANSIZ YARAKLARIYLA DONANMIŞ ERMENİ DALYARAKLARI, AZERİ
SERHADDİNİ GEÇİP AZERİ KERHANELERİNİ BASTILAR…”

Şimdi de, aynı haberin TÜRKİYE TÜRKÇESİ ile tercümesi :

“MODERN AMERİKAN VE FRANSIZ SİLAHLARIYLA
DONANMIŞ ERMENİ ASKERLERİ, AZERİ SINIRINI GEÇİP FABRİKALARI BASTILAR.”

Hiç abartma yok….

“Yarak” bütün Orta Asya Türkçelerinde Silah,

“Dalyarak” Asker ve “Kerhane” de Fabrika demektir…

BAŞKA BİR KELİME DAHA SÖYLEYELİM, MESELA….

Bunun tercümesi de şöyle… ”Asker, silahını ver”
(Redhouse Sozlüğü’ne bakınız)

Bir örnek daha:
İŞ ADAMI

SüleymanDemirel , Başbakanlığı zamanında Azerbeycanı ziyaret ettiğinde henüz hayatta olan rahmetli Haydar Aliyev eliyle işaret ederek:
– ”En büyük pezevenk Sayın. Demireldir, deyince Demirel gülümser ve :
“Siz de az pezevenk değilsiniz” der.
Kırgızistanı da yavaş yavaş patlatıyorlar galiba…

Nato vasıtası ile Kafkaslardan biz ve Rusya çevrilmiş oluyor. Gerçi Rusya bunun farkında
Azerbaycan tamam yavaş yavaş gidiyorlar mevzileri temizleyecekler belkide rusys uzamasını istiyor. Neden dersen Fransa ve diğer destekçilerinin de buraya para harcamasını istiyor. Azerbaycan nasıl olsa bunları yener yenmesede sonuca ben karar vereceğim diyor olsa gerek.
BM libya ile olan anlaşmayı onayladı.
Yunanistan ne yapacağını bilemiyor.
Giriti Dedeağacı da kaptırdı ABD ye İstanbul’udur’
İZMİR – Kültür ve Turizm Bakanlığı, Yatırım İşletmeleri Genel Müdürlüğü tarafından yapılması planlanan Çeşme Turizm Projesi ile ilgili süreç devam ederken, projeyle ilgili tartışmalar da gündemdeki yerini koruyor.

Geçtiğimiz günlerde Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, İzmir Ticaret Odası’nda düzenlenen toplantının ardından yaptığı açıklamada, Çeşme Projesi’nin plan aşamasına geldiğini söyleyerek, 10 aylık süreçte projenin sonuçlanacağını duyurdu. İzmir, Urla ve Çeşme’deki sivil toplum kuruluşları ise özgün coğrafyası, tarihi, kültürel, arkeolojik ve doğal nitelikleriyle çok çeşitli bir yapıya sahip olan Yarımada’nın doğal dengesinin tamamen tehlike atına gireceği endişesi içinde.

Türkiye’de, kamuoyunun 25 Ocak’ta Resmi Gazete’de yayımlanan acele kamulaştırma kararıyla haberdar olduğu ve Bakan Ersoy’un “Dünya’da örnek gösterilecek bir proje!” olarak değerlendirdiği Çeşme Turizm Projesi’ni, İzmir’de Ahmet Priştina ve Aziz Kocaoğlu dönemlerinde başkan danışmanlığı görevini yürüten Şehir Plancısı ve siyasal iletişimci Ali Sabuktay’la konuştuk.

‘ASLINDA ORTADA BİR PROJE YOK’

İsterseniz öncelikle kısaca “projenin” kendisinden bahsedelim…

Ağustos 2019’da bir Cumhurbaşkanlığı kararıyla “Çeşme Kültür ve Turizm Gelişim Bölgesi” ilan edildi. Şubat 2020’de yeni bir kararla bölge sınırları genişletildi. Kültür ve Turizm Bakanı’nın İzmir’de düzenlediği ikna toplantılarından basına yansıyanlar dışında proje hakkında doğru dürüst bir bilgi yok. Yani aslında ortada bir proje filan yok, merkezi iktidarın turizm potansiyeli yüksek bir bölgedeki topraklar üzerinden kaynak yaratma ve servet transfer etme kararlılığı var. Bu anlamda örneklerini Karadeniz yaylalarından Muğla’ya kadar gördüğümüz çok tipik bir uygulama. Bir arkadaşımın deyimiyle, “Çeşme Projesi, İzmir’in Kanal İstanbul’u”.

‘BAKANIN EN BÜYÜK VAADİ YATIRIM VE İSTİHDAM’
Peki, projenin vaatleri neler?

Bakan Ersoy’un dediklerinden projenin temel “vaatlerini” şöyle sıralayabilirim: Bölge çok sayıda parsele bölünerek, parsel bazında turizm yatırımcılarına tahsis edilecek. Bir milyar doları bulacağı varsayılan tahsis geliriyle, içme-kullanma suyu temini de dâhil olmak üzere, bölgenin altyapısı yapılacak. Başka bir deyişle, altyapı bedeli karşılığında son derece değerli kamu alanları sermayeye aktarılacak. Bakanın en büyük vaadi yatırım ve istihdam. Bölgede en az 100 bin kişi istihdam edileceği dillendiriliyor. Projenin ana gövdesini 20 adet golf sahası oluşturuyor. Çoğu Belek’te olmak üzere Türkiye’de toplam 24 adet golf sahası var. Bu bölgeyi uluslararası golf destinasyonu haline getirmek istiyorlar. Örnekleri incelediğimizde 27 delikli standartları karşılayan bir golf sahası ortalama 150 hektar alan üzerine kuruluyor. Yani projenin 3000 hektarlık bölümü golf sahalarına ayrılacak. Bu rakam alanın yaklaşık beşte birine denk düşüyor. Destinasyon olabilmek için en az üç saha olması ve bir sürü koşulu yerine getirmek lazım. Bu turizm türünde yapım maliyeti görece düşük, asıl zor olan uygun yer bulabilmek ve arsa maliyetini karşılayabilmek. Bakan, bu bölgeyi her açıdan ‘uygun’ arazi haline getirmeyi amaçlıyor. Ayrıca, sağlık turizmi, kongre merkezi, temapark, film platosu, yat limanı, oteller, motorsport pisti gibi birçok tamamlayıcı fonksiyondan söz ediliyor.

‘YÜZDE 97’Sİ KAMUYA AİT OLAN BİR BÖLGE BURASI’

Yarımada hakkında bize bilgi verir misiniz? Proje Yarımada’nın ne kadarını kapsıyor?

“Çeşme Kültür ve Turizm Gelişim Bölgesi” 16 bin 624 hektarlık bir alanı kapsıyor. Bu alan, Çeşme Yarımadası’nın yüzde 55’ini oluşturuyor. Alaçatı ile Zeytineli arasındaki alanı ve Ildır civarını içeren, yüzde 97’si kamuya ait olan bir bölge burası. İsterseniz okurların zihninde bölgenin öneminin netleşmesi için biraz da proje alanının niteliğine ilişkin bazı sayılar vereyim: Bölgenin neredeyse yarısı, 2017 öncesinde 1. Derece Doğal Sit olarak tanımlanmış. Bu karar 2017’de değiştirilmiş. Şu anda nitelikli doğal koruma alanı 2157 hektar, sürdürülebilir koruma alanı 2116 hektar. Arkeolojik alan büyüklüğü de 316 hektar. Ayrıca proje alanının dörtte birinden fazlası orman ve çoğunluğu bölgenin karakteristik bitkisi zeytinliklerden oluşan önemli bir tarım rezervi bulunuyor. Proje karayla da yetinmiyor, Alaçatı ve Ildır bölgesinde 47 km’lik kıyıyı ve 2000 hektara yakın deniz alanını da kapsıyor.

‘İKTİDARIN GÖZÜNDE BÖLGEYİ CAZİP KILAN, EL DEĞMEMİŞ OLMASI’

Proje için seçilen alan özelinde ekolojik, arkeolojik ve tarihi değerler neler? Bu proje hayata geçirilirse Yarımada’ da biz neleri kaybederiz?

Ali Sabuktay
Proje alanı doğal yaşam bütünlüğü çok az bozulmuş bir habitat. Bölge arkeolojik açıdan da zengin; on iki İon devletinin en önemlilerinden olan Erythrai, Ildır’da yer alıyor. İktidarın gözünde bölgeyi cazip kılan nokta bu el değmemişlik hali. Onlar baktıklarında tilkilerin, domuzların, kerkenezlerin yaşadığı, makilik ve bataklıklardan oluşan, denize kilometrelerce kıyısı olan bomboş uçsuz bucaksız bir arazi görüyorlar. Üstelik kamulaştırma gibi dertler de yok, neredeyse tümü hazinenin. Havaalanına yakın, İzmir’e yarım saat, Çeşme ve Alaçatı’nın yanı başında. Uğraşmadan, kolay pazarlanacak milyonlarca metre kare toprak. Ülke coğrafyasını satılacak mal olarak gören merkezi yönetim için en az Kanal İstanbul, Gökova kadar iştah kabartan bir yer Çeşme Turizm Bölgesi.

Bölge, Doğa Derneği’nin 2006 yılında yaptığı çalışmada, “Özel Doğa Alanı” olarak tanımlanmış. Sığacık Körfezi’ne bakan kıyıda kumsallar, küçük bataklıklar, makilikler yer almakta. Birçok nadir ve tehlike altında tür bu bölgede yaşıyor. Yörede endemik, nadir ve acil korunması gereken on dokuz tür var. Örneğin, ender görülen “orcislectea” adlı orkide bu civarda yaygın. Bölgede yüz yirmi kuş türü bulunuyor. Soyu risk altında olan tavşancıl, bıyıklı doğan, küçük kerkenez gibi kuşların yaşam alanı burası. Ege Bölgesi’nde sırtlanın ve karakulağın yaşadığı nadir alanlardan birisi. Akdeniz Foku’nun korunması için belirlenen beş öncelikli alan arasında. Bölgede mutlak, dikili ve marjinal olmak üzere toplam 1600 hektar civarında tarım alanı bulunmakta; ağırlıklı olarak bu yörenin kadim ürünleri olan kavun, zeytin ve enginar yetiştirilmekte.

Başka bir tehdit ise içme ve kullanma sularına ilişkin. Yarımada su kaynakları yönünden yetersiz. Başlıca iki su kaynağı olan Alaçatı Barajı’nın havzası ve koruma kuşağı ile Ildır derin kuyuları proje alanı içinde, dolayısıyla risk altında. Zaten Ildır’daki yeraltı suları aşırı derecede tuzlanmış vaziyette. Yazın artan talebi karşılamak için baraj suyuyla karıştırılarak kullanılıyor. Ayrıca 3200 hektar golf sahası ve 100 bin kişilik yeni nüfus düşünüldüğünde su sorunu iyice karmaşıklaşıyor. Bakan, proje için ihtiyaç duyulan suyun deniz suyunun arıtılmasıyla sağlanacağını söyledi. Orası da ayrı muamma…

‘PARASI OLANIN TATİL YAPTIĞI BİR ALAN YARATILACAK’

Su meselesinden bahsetmişken, golf sahasının yaratacağı sorunlar neler?

3000 hektar golf sahası demek, bir o kadar çimlendirilmiş alan demektir. Kadıköy ya da Konak ilçelerinden büyük bir alandan bahsediyoruz. Hadi suyu denizden sağladınız. Bu devasa alanı çimlendirmek için gereken toprak nereden ve nasıl sağlanacak? Büyük olasılıkla tarım toprakları kaynak olarak kullanılacak. Bu da ayrı bir yıkım oluyor. Alanın özellikleriyle ilgili daha ayrıntılı bilgi almak isteyenler söyleşinin sonunda linkini vereceğim kaynaklara bakabilir.

Projede önerilen bütün kullanımlar üst sınıflara yönelik tasarlanmış. Zengin olmayan bir İzmirli ancak 100 bin kişilik istihdamın bir parçası olarak girebilir o alana. Bölge sıradan insanların, rekreasyon ihtiyacına, günübirlik kullanıma kapatılacak böylelikle. Parası olanın tatil yaptığı bir alan yaratılacak. Bu açılardan bakıldığında, Çeşme Projesi’nin bölgedeki biyolojik çeşitliliğe, kadim yaşam biçimine, çevre ve yaşam değerlerine büyük zarar verecek bir pazarlama, satış projesi olduğu söylenebilir.

‘İZMİRLİLERİN ÇOĞUNUN ÇEŞME PROJESİNDEN HABERİ YOK’

Projeye gelen tepkiler hangi kesimlerden ve gerekçeleri neler?

Mart 2020’de TMMOB, İzmir Barosu, İzmir Tabip Odası, EGEÇEP Derneği ve 107 kişi yürütmenin durdurulması ve iptali için dava açtı. Halen bu dava sürüyor. TMMOB projeyi çeşitli disiplinler açısından değerlendiren ve eleştiren “Çeşme Turizm Projesi Ön Değerlendirme Raporu”nu hazırlayarak kamuoyuyla paylaştı. Konuya duyarlı kişiler ve gruplar farklı platformlarda toplantılar yaparak ya da yazarak, konuşarak duyarlılığı arttırmaya ve İzmirlileri tehdidin büyüklüğü konusunda uyarmaya çalışıyor. Fakat tüm bu çabaların yetersiz kaldığı bir durum yaşanıyor. Siyasi partilerden, yerel yönetimlerden ve kentlilerden belirgin bir karşı çıkış yok. İzmir gibi, kentsel mücadelelerin ve çevre hareketinin önemli bir gelenek yarattığı bir yerde bu manzarayı yorumlamak zor; Kordon Yolu’ndan, Bergama altın madenine kadar birçok başarılı direniş yaşandı bu kentte. Şu anda İzmirlilerin çoğunun Çeşme Projesi’nden haberi dahi olduğunu sanmıyorum.

‘KİMSENİN HUKUKİ BİR SONUÇ BEKLENTİSİ KALMADI’

Bu durum neden kaynaklanıyor sizce?

Ülkenin durumuyla ilgili genel nedenlerin payı olabilir. İktidarın her türlü muhalefeti ortadan kaldırmaya çalışması, medyanın hali, insanlarda oluşan bıkkınlık, koşullara uyum gösterme vs. Ayrıca, çevre mücadeleleri politik olarak başlamasına rağmen genellikle bir hukuki zaferle sonuçlanıyordu. Ya bir idare mahkemesi, yürütmeyi durdurma kararı alıyor ya da uygulama Danıştay’dan dönüyordu. Şimdi kimsenin bu koşullarda hukuki bir sonuç beklentisi kaldığına inanmıyorum. O da baştan umut kıran bir faktör…

‘İKTİDAR, İZMİR’DE FARKLI BİR YÖNTEM İZLİYOR’

Peki, İzmir’e ve bu projeye özgü nedenler de var mı sizce?

Evet, İktidar bütün kararlarında kimseye danışmadan dayatmacı bir tutum izlemeyi adeta bir namus meselesine çevirmişken, İzmir’de farklı bir yöntem izliyor. Kültür ve Turizm Bakanı sık aralıklarla İzmir’e gelerek, Ticaret Odası Başkanı gibi buradaki aktörlerine de dayanarak çeşitli kesimlerle toplantılar düzenliyor, basınla ilişki kuruyor. Yani burada, Kanal İstanbul’da, Kazdağları’nda olduğu gibi, sadece zora dayanarak değil, “rıza” üreterek de çalışıyorlar. Bu yapılanların gerçek bir müzakere olmadığı, tepede alınmış ve talimatı verilmiş bir kararın kötü bir pazarlama stratejisiyle yutturulmaya çalışılması olduğu aşikâr. Mesela, ilk toplantılara çağrılan TMMOB, eleştirel tutum alınca sonraki toplantılara dâhil edilmedi. Bakan Ersoy, kente çeşitli şekerler dağıtıyor. Çeşme Projesi’nin İzmir için yapıldığı algısını yayıyor. Buradan elde edilecek tahsis gelirinin bir kısmının Agora kazılarında ve Kemeraltı’nın iyileştirilmesinde kullanılacağını söylüyor. Zaten yapmaları gereken ama on sekiz yıldır yapmadıkları işler için kaynak müjdesi veriyor. Oysa, Ahmet Piriştina zamanından beri bölgedeki bütün arkeolojik çalışmalar ve önemli restorasyon projeleri zaten İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından finanse ediliyor. Bakan’ın yaymaya çalıştığı mistifikasyon, ikna olmaya teşne kesimleri kolayca ikna etmeye yarıyor. Karşı çıkması muhtemel kesimleri de ya tereddüde sevk ediyor ya da hareket alanlarını daraltıyor.

Çeşmelilerin önemli bir kısmı yöreye yapılacak büyük bir turizm yatırımının kendi geleceklerini de olumlu yönde etkileyeceğini düşünüyor olabilir. Bir de birkaç yerleşim dışında bölgenin iskan dışı olmasının yarattığı handikap var. İzmirlilerin sıkça kullandığı bir alan değil. İnsanlar orayı deneyimlemediklerinden belleklerinde bir karşılığı yok. Bina, asfalt yol olmadığı için o bölge boş addediliyor. Halbuki orada binlerce yıldan beri süren ve insan müdahalesi olmasa sürecek bir yaşam var. Yerleşim olmadığı için bölge çok rahat boş olarak tanımlanıyor ve oraya yatırım getirilerek boşluğun herkesin çıkarına doldurulacağı vaat ediliyor. Bu yaklaşıma karşı olanlar ise, kolayca “kentin yararına her yeniliğe karşı çıkan zümreler” olarak damgalanabiliyor.

Mevcut atmosferin siyasi aktörleri de etkilediği düşünülebilir. Yerel yönetimler ihtiyatlı davranıyor, toplantılara katılıp durumu gözlemeyi, diplomatik açıklamalar yapmayı yeğliyor bu aşamada. Bakanlığı karşılarına almak istemiyor da olabilirler. On gün kadar önce yapılan son toplantıda doğayı koruma hassasiyetiyle çalışmaları sürdürmek konusunda Bakan’la mutabık olduklarını belirttiler. Ancak mutabık kalınan noktaların ne olduğu açık değil. Her iki taraf da birbirlerini çok zorlamak istemiyor sanki bu aşamada. İyimser bir yorumla, zamana oynadıklarını düşünmek mümkün. Basından izlediğim kadarıyla Orhan Sarıbal ve Kani Beko haricinde projeye karşı çıkan CHP milletvekili olmadı. Parti örgütlerinin de bir itirazını duymadım. Ama bütün bunlar yine de durumu tam açıklamıyor. Galleria direnişi CHP’li Belediye Başkanı Yüksel Çakmur’a karşı yapıldı, Kordonyolu için tümüyle sivil dinamikler harekete geçmişti, Bergama altın madeni aynı şekilde… Dolayısıyla, siyasiler ya da yerel yönetimler olmadan da çok şey yapılabilir. Fakat henüz yeterli sivil inisiyatif açığa çıkmadı. Güçlü bir yurttaş girişimi oluşursa şu an farklı nedenlerle çekingen duran yapı ve kişiler de harekete geçecektir.

‘YARIMADA’NIN YARIDAN FAZLASI HALKA KAPANACAK’

Sizce bu projenin hedef kitlesi kimler?

İktidar sözcüleri projenin hedef kitlesi olarak İzmir ve Ege Bölgesi’ni lanse ediyorlar. Eğer her şey yolunda gider ve tahayyülleri gerçekleşirse, Çeşme Yarımadası’nın yarıdan fazlası halka kapanacak, parası olanların konakladığı bir tür ‘istisna mekânı’ halini alacak. Ortalama yurttaşlar ise ancak yoldan geçerken arabanın penceresinden bakabilecek.

Bir de sorunun öbür boyutu, gizli hedef kitle var. İktidarın sipariş üstüne iş yaptığını, bir proje oluştururken sahibinin de önceden belli olduğunu onlarca örnekten biliyoruz. Bakan’ın bir an önce işi kotarma telaşı da bu duruma işaret ediyor. Birçok yerde olduğu gibi, Çeşme için de Katar sermayesinin devrede olduğu yaygın bir söylenti. Bu kadar hukuksuzluğun ve belirsizliğin olduğu bir ortama Batılı sermaye gelmeyeceği için bu varsayım mantıklı gözüküyor.

‘BİZE PLAN DEĞİL, PİLAV LAZIM’ GELENEĞİNİN İZLERİ GÖRÜLÜYOR’

Proje, İzmir ve Yarımada’daki yerel yönetimin benimsediği gelişme planları ile vizyon ve uygulama prensipleri açısından ne kadar uyumlu?

Bu alanı da kapsayan çok sayıda fiziki plan ve strateji belgesi üretildi. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 1/25.000 ölçekli “İzmir Çevre Düzeni Planı” ve Bakanlığın hazırlattığı 1/100.000 ölçekli “İzmir-Manisa çevre Düzeni Planı” temel fiziki planlar. 1/100.00 ölçekli plan, birçok eleştirilecek nokta içeriyor. Şehir Plancıları Odası dava açtı. Bütün olumsuz yönlerine rağmen plan, bu bölge için korumaya yönelik kararlar getirdi. Ayrıca yine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın yaptırdığı “İzmir İli Bütünleşik Kıyı Alanları Yönetim ve Planlama Projesi” mevcut. İYTE, Ege ve Dokuz Eylül üniversitelerinin yerel aktörlerle ortak hazırladığı “Yarımada Sürdürülebilir Kalkınma Stratejisi” bu bölgedeki turizm etkinliğinin nasıl olması gerektiğine dair ilkeleri de içeren önemli bir stratejik metin. Bütün çalışmaların ortak paydası, bu alanın doğal niteliğinin korunması gerektiğine ilişkin yaklaşımlar içermesi.

Ancak Çeşme Projesi’ni oluşturanlar için bu belgelerin bir önemi ve bağlayıcılığı olmadığı anlaşılıyor. Bakan, son toplantısında çevre düzeni planından, uygulama imar planına kadar inen ölçeklerdeki planları on ay içinde akademisyen ve tasarımcılardan oluşan bir grupla tamamlayacaklarını belirtti. Kenti ve hinterlandını kapsayan planlardan bağımsız olarak bir tür mevzi plan ve uygulama projelerini yapacaklar. Düşünün, kentin içinde 100 bin kişinin sürekli yaşadığı, on binlerce kişinin konakladığı, bir sürü işlevin yer aldığı bir kent yaratıyorsunuz ve bunu bütünsellik gibi planlamanın temel ilkelerini göz ardı eden bir küstahlıkla yapıyorsunuz. Bu yaklaşımda bir yandan Türkiye sağının “bize plan değil, pilav lazım” geleneğinin izleri görülürken, diğer yanda münhasıran bu iktidarın bilime ve akılcı düşünceye karşı tutumu görülüyor.

Size mevzuatla nasıl oynadıklarına dair güncel bir örnek de vereyim. Birçok alanda yerel yönetimlerin yetkilerini kaldırıp bakanlıklara devrettiklerini biliyoruz. Çeşme Projesi için yapıldığı açık olan, 8 Ağustos tarihli yeni bir yönetmelik değişikliğiyle “Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgeleri ile Turizm Merkezleri” kapsamındaki kıyı ve orman alanlarını, turizm tesis alanı lejantıyla yapılaşmaya açtılar. Bu alanlardaki düzenlemeye belediyeler de müdahale edemeyecek. Böylece Çeşme Projesi’nin önündeki son hukuki engel de kaldırıldı, kıyı ve orman talanı yasal hale geldi.

‘BU YATIRIMA KARŞI ÇIKMAK BİR YURTTAŞLIK GÖREVİ’

Son olarak: Projeye karşı çıkanlara yönelik yapılan “yatırımı engelliyorlar” eleştirileri için neler söylemek istersiniz?

Bu sözler, sağ siyasetçilerin ve iş çevrelerinin sakız haline getirdiği klişeler. Ben de bir karşı soru sorayım. Bu alanda yatırım olmasa ne olur, kim ne kaybeder, ne kazanır? İzmir’de yeterince turizme ayrılmış alan var. Bunların bir kısmı çok az kullanılıyor. Çeşme Belediye Başkanı geçenlerde, doksan güne sıkışmış turizmi tüm yıla yaymaktan bahsediyordu. Çeşme turizminin tıkanmışlığı yıllardır süre gelen tercihlerle ilgili. Bütün kıyılar ikincil konutlarla dolmuş vaziyette, tesisler yetersiz ve işlevsiz. Çeşme’nin turizm deseni, yerli turisti hedefliyor. Bir şeyler yapılacaksa kamu arazilerini satmaktan önce bu durumu iyileştirmek lazım. Kimsenin ekonomik gelişmeye, kalkınmaya karşı çıktığı yok. Yarımada’nın kalkınması için “Yarımada Sürdürülebilir Kalkınma Stratejisi” önemli ipuçları sunuyor. Öncelikle varlıklara odaklanan, onları koruyan, yeniden işlevlendiren bir çerçeve hedeflenmeli. Toprağı, denizi, kültürü, biyoçeşitliliği, tarihi ve yörenin kapasitesini dikkate alan kalkınma çözümleri düşünülmeli. Binlerce yılda oluşan nadir Akdeniz taksonlarının üstüne golf sahası inşa etmek isteyenlerin yapacağı yatırıma karşı çıkmanın bir yurttaşlık görevi olduğuna inanıyorum.

Tarım alanları arasında yaya aksları, yerel lezzetlerin satıldığı küçük tesisler türünden uygulamalar, tarım ile turizmi birleştirecek müdahaleler olabilir. Tarım alanlarının çift işlevli kullanıldığı başarılı uygulamalar bölgede var. Örneğin, Urla’da yörenin bağcılık geleneği yeniden yorumlanarak hem butik şarap üretimi önemli bir atılım yaptı hem de bağ yolu güzergahı ile agroturizm etkinleştirildi. Aynı biçimde niye proje bölgesinde, işlikleri, lokantaları ve satış noktalarını içeren bir zeytin rotası oluşturulmasın? Kırsal turizm, agroturizm, ekoturizm bölgenin yapısıyla uyumlu faaliyetler ama bunların geliştirilmesi, varlıkların korunmasına bağlı. Alanın doğal ve kültürel envanteri hazırlanabilir, böylece yöredeki varlıklar bütünlüklü bir biçimde kayıt altına alınabilir. Yaban hayatını olumsuz etkilemeyecek doğa turizmi yöntemleri geliştirilebilir. Bisiklet ve doğa yürüyüş rotaları oluşturulabilir. Benzer bir sürü öneride bulunulabilir. Fakat tekil olarak bu alana odaklanan çözümler bütünlüklü olmayacaktır. Urla, Seferihisar, Karaburun, Çeşme ölçeğinde düzenlenecek bir turizm masterplanının hazırlanması kaynakların ve kapasitenin doğru kullanılmasını sağlayabilir.Tabii,öncelikle doğal-kültürel varlıkları önemseyen bu tür çözümleri düşünebilmek ve geliştirebilmek için, kamu toprağını arsa olarak gören bu pazarlama projesini durdurmamız lazım.

Önerilen kaynaklar:

14_yarimada_kalkinma_stratejisi.pdf erişimi için tıklayın

03_EGE.pdf erişimi için tıklayın

cesme_rapor.pdf erişimi için tıklayın

SİTEYE GİT

Yeni restoran açan birisinin acı ve gerçek itirafları :

“Yeni restoranın açılması müşterilerden çok toptancıların ilgisini çekmişti. İlk gelen sezonluk su stoğumu bana satmaya çalışan bayi oldu. Toptan alırsam, büyük su 35 kuruşa, küçük su 15 kuruşa
geliyordu…

Onun ardından toptan gıdacı, meşrubatçı ve biracılar da geldi tabii.

Buraya kadar her şey normaldi…

Ancak arkası kapalı, üzerinde hiç yazı bulunmayan kamyonet geldiğinde ilk şokumu yaşadım.

Adam kaşar peyniri satıyordu. Kilosu 6,5 liradan… Ben, “Nasıl böyle ucuz satıyorsun?” deyince de adam açık açık söylemekten çekinmedi, “Abi bu dandik kaşar ama kimse ayırt edemez. Bak al bi parça…”

Nutkum tutulmuştu.

“Zararlı değil abi, patates püresine yağ ve kaşar aroması koyuyorlar…” demez mi?

O şokla adamı nasıl gönderdiğimi hatırlamıyorum.
Ertesi gün daha beterdi…

Kıymacı, köfteciydi gelen… Kilosu 3 buçuk liradan kıyma satıyordu…

Sinirlerime güç bela hakim olup kıyma denilen seyin muhtevasını sordum… Et aroması, tavuk deri ve
kemikleri, soya vs gibi “Zararsız” maddelerden üretiliyormuş.

Adam öğünerek, “Her şey dahil otellerden alan var abi” dediği an kıçına tekmeyi yedi tabii…

Adamı kovdum kovmasına da, bu iş fena halde aklıma takıldı.

Kardeşim bu memlekette sahte olmayan bir şey yok mu?

Ben bu tip restoranlarda yemek yedim mi acaba? Yediysem kaç kere? Bu işin ucu nereye kadar gidiyor?

Oturdum bilgisayarın başına, başladım araştırmaya…

Aman tanrım! Neler neler varmış bu memlekette?

Yahu neredeyse gerçek bir şey yok piyasada. Her şeyin aroması var.

Üstelik bunlar internette online olarak satılmakta.

Aromalar saymakla bitmiyor.

Acı Biber Aroması, Acıbadem Aroması, Ahududu Aroması, Alabalık Aroması, Ananas Aroması, Anason Aroması, Antep Fıstığı Aroması, Ayran Aroması, Bal Aroması, Bergamot Aroması, Böğürtlen Aroması, Çam Sakızı Aroması, Çedar Peyniri Aroması, Ceviz Aroması, Çikolata Aroması, Çilek Aroması, Et Aroması, Fındık Aroması, Fıstık Aroması, Keçi Peyniri Aroması, Keçi Sütü Aroması,
Kekik Aroması, Kimyon Aroması, Koyun Peyniri Aroması, Koyun Sütü Aroması, Parmesan Peyniri Aroması, Tereyağı Aroması, Yoğurt Aroması, Zeytin
Aroması, Zeytinyağı Aroması, Ekmek Aroması…

Yahu, ekmeğin bile aroması var. Çakma ekmeği nasıl yapıyorsunuz kardeşim? Neden yapıyorsunuz?

Araştırdım, ekmekte durum bildiğiniz gibi değil…

Unun beyazlatıcısından tutun da maya besleyicisine (Yahu maya besleyici satıyor adamlar. Ninem ekşi mayadan, nohuttan yapardı ekmeği) hacim arttırıcısına kadar neler neler var. Adam gibi ekmek bile yedirmeyecekler bize.

Kahvelere köpük yapıcı satıyorlar yahu…

Köfte kızartılırken hacminin küçülmemesini sağlayan kimyasallar var.

Bilumum E-bilmemkaç maddelerini gördüm. Yeminle bin civarında ‘E’li madde var…

Bir o kadar da ‘E’siz katkı maddesi piyasada…

Tam bunları okurken, sahte kolacı, “ucuz” viskici, yaban domuzcu akın akın geldi…

Bunca gelen arasında bana da toplu halde geldiler, iyi saatte olsunlar…

Bütün bunları yaşayıp öğrendikten sonra tımarhanelik olmadığım için çok şanslı olduğumu düşünüyorum.

İşte bu yüzden pılıyı pırtıyı toplayıp dükkânı kapattım ve bu işe bir daha girmemeye, hatta turistik yerlerde iyi tanımıyorsam, restoranlarda yemek yememeye karar verdim.”

Yunanistanı bir konuda atladık
Ortodokslukta
Morani arapları Suriye deki araplar ortodoks Hristiyanları Bunlar Suriye de Rusya yı destekliyorlar. Rusya Ayasofya nın bir benzeri ni Hamada inşa edecek Gerçi Suriyede ve Araplarda Dini yapılar el değiştirmiyor.
Genelde Hristiyan ve Müslüman Türklerde Osmanlıda bu yapılmış. Yani Suriyede bu tür dini yapılar çevrilmiyor.
Şimdş tüm bunlara karşı Ortodoks Yunanistan birazda bu dini kavgaya güveniyor. Ama buda baltayı taşa vurmak olur libyada cihatçı Tuaregler ki kimse bunların Müslüman olduğunu bilmez bilenle abd Rusya ve Fransa dır Fransa açık etmez dini konulara pek girmez katolik ve latindir Mısırdaki Gıpti kiliseside ortodoks lupa daha yakındır.
Bugünlerde afrikada ekonunomi Nijerya ve Güney Afrika için kötü olacak ama ruanda Etiyopya mali sıdan Nijer ve çad için biraz fark etmeyecek afrika aslında ortsk bir ekonomik yapı yol sömürge sistemini nasıl yıkacağız diye düşünürken Türkiye nşn libyada ortaya çıkması Rusyanın eskiden afrika maceraları Başta Brundi ve Belçika kongosu gibi alman ve Belçika sömürgelerinde tazminat isteme durumu söz konusu olup bu ülkelere karşı bir hareket başlamış durumda Kongo yine altın ve iranın işini yapan petrolü altına çeviren ingiltere kontrolünde bir ülke.
Türkiye maceraya atılmadı yeni bir dünya düzeni kuruyor.
Çin en karlı ülke barbarca yiyen bir ülke her şeyi yer Abd dur diyecek kendi abdli çinlileri ile birlikte tek çare çinde dil birliğinin oluşturulmasının engellenmesi olmalı.
Bizim Yunanistana çok şiddetli bir tokadı attırmalıyız. Yunanistanın PKK sını kurdurmalıyız.
Derhal paralı uzman askerliği çok sıkı tedbirler altında bir kademe daha üst seviye ye çıkartarak eğitimi birlik içinden değil okul içerisinde yapıp birliğe öyle gönderilmeli.
Adıyaman tarafları Ağrı Malatya Kars taraflarından alınan uzman asker alımında dini faktörler şehitlik mertebesi tartışılır durumda
PARA İLE ŞEHİTLİK OLUNMAZ konuşmaları söz konusu hale getiriliyor bunun arkasında yatan sebep içinde biraz da kürt ırkçılığı var.
Biraz da tarikat ilişkisi var.
Bu tür söylemler yine Kocaeli Sakarya civarlarındaki kozmopolit halktan çıkıyor.
İstanbul Kocaeli Sakarya Tekirdağ Çorlu halk normal yaşamına dönmüş sadece maske takıyor maske kontrolü Suriyeli grupların diğer göçmenlerin çekişme alanlarını görünmesini engelliyor. İnsanlar ayırt edilmiyor. Kim kimdir bilinmiyor.
Yunanistan olayı aslında iç politikada ve dış politikada ekonomide yaşanan sıkıntıları hasıraltı etmek için haddinden fazla şişiriliyor.Yunanistanın Türkiye ye saldırmayacağını en iyi bile kim.
Yunanistan da bunu çok iyi biliyor. Götecü subaylar ile ilgili yapılanlar. Emekli edilen herkes artık açık ve gizli konuşunca şimdiye kadar yapılan ciddi dış politıka hatalarının birikimi olarak karşımıza çıkıyor. Libya olayı bile bizi taşeron pozisyonuna sokuyor kimin abd nin. Afrika da yıllarca uganda konusunda israel ile birlikte mücadele vermiş abd ve ingiltere fransaya kiminle dur diyeceklerini kaybettikleri ingilizce lisanını kimin okulları sayesinde tekrar afrikada canlandırdıklarını hepimiz biliyoruz.
Bugün de kullanılan kullanılmaya müsait. gemi projeleri biraz daha küçülterek fırkateyni ve korvet sınıfı gemi yapımı seçilmesi niçin destroyer veya kruvazör gemi yapılmamıştır. Okyanus çıkışı diğerleri akdeniz için.
Hep yapılan ve üretilen her şey ya rusyanın yada abd nin iki veya bir numara küçüğü oluyor.
Sorozun dediği gibi satılık ordu. Var. Kim satar o. Herkes işini yapsın al sana uçak gemi beton demir hastane okul yok okul olmaz. Nasıl yapsak da okulları kapatsak camiler açık nasıl olsa herkes camiye gider kuran arapça fıkıh hadis matematik fen öğrenir.Gerisi gelir.
Benimki fantazi mi acaba.
Birgün tv de program izliyorum Metal yapı inşaatçılığa geçişi cephe kaplamasından hafif çelik cephe planlaması. Firma sahipleri konuşuyor uluslararası alanda çok önemli projeler yapıyor.
Ne dedi Fransızca öğrenin zaten ingilizce olacak bir de arapça dedi ama üstünde durmadı.
Fransızca deyince şimdi anladım. Tüm afrikada iki dil konuşulur Fransızca ve Arapça doğuda arapça batıda fransızca adam gelişmeyi görmüş. Ama Türkiye nin buradaki rolünü değil iş alanı olarak görmüş. Türkiye burada oyun oynar biraz belki silah satar.
Meksikanın bile kendi üretim silahı var. Meksika ordusu abd ile çok iyi nokta operasyonu yapar.
Hani geçen gün roket attılar ya tuz gölünde bunu zaten 1950 den beri yaparlardı. Sonra durdu MAM adı ordan gelir marmara roket atom merkezi gibi Bandırma da idi bu merkez sonra Tübitak gebzeye alındı. Tüm eski devlet arşivlerini karıştırıp sanki yeni bir bulgu gibiymiş sunuyorlar. Normal jet motoru yap sonra scramjet yada ramjet yap.
18 Gemiden çıkan Nuh’un oğulları Sam, Ham ve Yafet idi. Ham Kenan’ın babasıydı. 19 Nuh’un üç oğlu bunlardı. Yeryüzüne yayılan bütün insanlar onlardan üredi.
TEVRAT -TEKVİN BAB 9
SATIR- 20 -Nuh çiftçiydi, ilk bağı o dikti. 21 Şarap içip sarhoş oldu, çadırının içinde çırılçıplak uzandı.
22 Kenan’ın babası olan Ham babasının çıplak olduğunu görünce dışarı çıkıp iki kardeşine anlattı.
23 Sam’la Yafet bir giysi alıp omuzlarına attılar, geri geri yürüyerek çıplak babalarını örttüler. Babalarını çıplak görmemek için yüzlerini öbür yana çevirdiler.
24 Nuh ayılınca küçük oğlunun ne yaptığını anlayarak, 25 şöyle dedi:
“Kenan’a lanet olsun, ——— TEKVİN BAB 19 SATIR- 30 Lut Soar’da kalmaktan korkuyordu. Bu yüzden iki kızıyla kentten ayrılarak dağa yerleşti, onlarla birlikte bir mağarada yaşamaya başladı. 31 Büyük kızı küçüğüne, “Babamız yaşlı” dedi, “Dünya geleneklerine uygun biçimde burada bizimle yatabilecek bir erkek yok.
32 Gel, babamıza şarap içirelim, soyumuzu yaşatmak için onunla yatalım.”
33 O gece babalarına şarap içirdiler.
Büyük kız gidip babasıyla yattı. Ancak Lut yatıp kalktığının farkında değildi.
34 Ertesi gün büyük kız küçüğüne, “Dün gece babamla yattım” dedi, “Bu gece de ona şarap içirelim. Soyumuzu yaşatmak için sen de onunla yat.”
35 O gece de babalarına şarap içirdiler ve küçük kız babasıyla yattı. Ama Lut yatıp kalktığının farkında değildi.
36 Böylece Lut’un iki kızı da öz babalarından hamile kaldılar.
37 Büyük kız bir erkek çocuk doğurdu, ona Moav adını verdi. Moav bugünkü Moavlılar’ın atasıdır. 38 Küçük kızın da bir oğlu oldu, adını Ben-Ammi koydu. O da bugünkü Ammonlular’ın atasıdır.
İNCİL VAHİY-BAB 13 SATIR-19 Yerden Çıkan Canavar
11 Bundan sonra başka bir canavar gördüm. Yerden çıkan bu canavarın kuzu gibi iki boynuzu vardı, ama ejderha gibi ses çıkarıyordu.
12 İlk canavarın bütün yetkisini onun adına kullanıyor, yeryüzünü ve orada yaşayanları ölümcül yarası iyileşen ilk canavara tapmaya zorluyordu.
13 İnsanların gözü önünde, gökten yere ateş yağdıracak kadar büyük belirtiler gerçekleştiriyordu.
14 İlk canavarın adına gerçekleştirmesine izin verilen belirtiler sayesinde, yeryüzünde yaşayanları saptırdı. Onlara kılıçla yaralanan, ama sağ kalan canavarın onuruna bir heykel yapmalarını buyurdu.
15 Canavarın heykeline yaşam soluğu vermesi için kendisine güç verildi. Öyle ki, heykel konuşabilsin ve kendisine tapmayan herkesi öldürebilsin.
16 Küçük büyük, zengin yoksul, özgür köle, herkesin sağ eline ya da alnına bir işaret vurduruyordu.
17 Öyle ki, bu işareti, yani canavarın adını ya da adını simgeleyen sayıyı taşımayan ne bir şey satın alabilsin, ne de satabilsin.
ADAMLAR YAPMAK İSTEDİKLERİNİ YAZMIŞLAR. KREDİ KARTI MI?- DİJİTAL PARA MI? YOKSA VUCUDA TAKILAN CİP Mİ?
İsviçreli bilim adamları dedi ki diye başlayan gazete köşeleri gibi değil, veya eniştemden duydum diye sunulan bilgi gibi değil.
Geçenlerde Türkiye’den turizm ve ticaretle ilgili önemli zevat Almanya’ya gitti.
Tüm kanallar haber olarak verdiler. Aynı gün akşamı döndüler, hiçbir kanal vermedi.

Konu neydi?
Konu şu idi: Lütfen bizi yasaklı ülkeler statüsünden çıkarın ricası için gittiler. Ruslar Antalya’ya geliyor, Avrupa’dan gelecek turistler de Bordum, Marmaris, Fethiye, Kuşadası vs. yerlere gelsinler.
Almanya reddetti. Ve dedi ki hasta sayısı 50.000 üstü olan ülkeler sakıncalı.
Bizimkiler dediler ki; bizim hasta sayımız 16.000 küsur. Alman yetkililer biz sizin açıkladığınız sayılara değil, Avrupa’dan tedavi amaçlı aldığınız ilaçların miktarına bakıyoruz. Buna göre hasta sayınız 90.000 in üstünde. Zira bu ilaçları ve hammaddelerini siz üretmiyorsunuz, dışarıdan alıyorsunuz.
Bizimkiler de aynı günün akşamı kös kös döndüler.
Yani demem o ki resmi kanallardan açıklanan sayıları en az 7 ile çarpın.
Rehavete kapılmayın. Ankara gün itibariyle en riskli şehir oldu.

Bugün Rusyanın din üzerinden açıklaması tüm hristiyan dünyasındaki din taraftarlığını ortaya koyuyor.
Bu bir yönde iyi bir yönde kötü.
Biz adımlarımızı çok dikkatli atmalıyız. Türk dünyasına şimdi çok ihtiyacımız var.
Ukrayna ve diğer ülkeler. Dini konulara girmeden bu konuları çözmek zorundayız
Kıbrısa kimseyi sokmamız lazım. Herkesin gözü kıbrısta olacak İsrail bile hedefi kıbrıs
Hristiyan dünyası lutheryan vey katolig biz bunları balkan harbinde barıştırdık.Bunları natoda engelledik bizi sevmezler.
Yeni izin verdik.
Türkiyenin savunma hattı nerden geçiyor. Aden limanı yani yemenden fizandan şamsattan estergondan cezayirden basradan bu yerler tek tek elden çıktığı tarihlerde yeni savunma hatları oluşturulmadı sadece bir tane oluşturulmaya çalışıldı Mustafa Kemal Atatürk orduları şama çekelim bekleyelim savunma hattı kuralım dediğinde aradan iki yış geçtikten sonra Yıldırım orduları komutanı olarak bugünkü hamaya geldi ancak iş işten geçmişti. Şu anda Türk ordusu somalide birlik seviyesinde bulunuyor Somali nerede Etiyopya nın altında veya üstünde arada Sudan var ve bugün Sudanlı müslüman paralı askerler libyada BAE destekli olaral paralaeınıda baeden alıyorlar. BAE nedir arap evet ama %15 i arap diğeri tamamen İsrail tarafı.
Mısır asla libyada savaşmaz çünkü arap daha Hristiyan gıpti o kadar delirmedi. Zenci ve arapça konuşan Müslüman halkı afrikada yeniden yapılandırıyor abd ve ab rusya olmuşları topluyor. Çinin pazarı kapanmıyor.
Çine kimse bulaşmaz herkese 1 milyon çinli esir verebilir.
Ermenistan ilhaka başladı savunma hattımızı mezarışerifte kurmadık baküde uyandık. Irakt ve suriyede artık abd rusya israel var. Ve biz.
Şimdkilik burası bekliyor pkk ve ypg ve barzani anlaşamadı.bu bölgede Müslüman Arap kalmadı. Kıbrıs savunma hattımız ve Arnavutluk Bosna savunma hattımız olmalı askeri işbirliği anlaşmaları imzalayıp asker göndermeliyiz. Hamleler zaman kazandıracak.
Sudanlı paralı askerleri Yunan adalarında karşımızdz BAE destekli paralı asker olarak görmek istemiyorsak yunanistanı libyada karşılamalıyız. BAE nin üzerimizde savaş yaptırmak için müthiş bir para harcadığını bilerek BAE yi Ummanda karşılamalı ve umman ile ne olursa olsun katar gibi antlaşma yapmalıyız. Arapların türkiyede yer almalarının sebebi kendi yerlerinden gönderilecekler önlem alıyorlar.
Suudi gazeteci öldürüldü tüm bunların takibini yapıyordu. Türkiye son anda kendisine inandı ve o zaman belgeleri gördü ve suudinin arkadan iş çevirdiğini anladı.

Yine geç kalındı. Türkiye de herkes Libyada ne işimiz var derken bu tarihi bilmiyorlar ve hep İngiliz ağzı ile konuşuyorlar. ABD üsleri nerde Gürcistan da Bulgaristan da karışıklık var. Irakta Suriyede Girit te yani ABD bizi çevirmiş.
Uygun maşası yok bize karşı ama bize gaz verip şişiriyorlar Türkiye büyük bölgesel güç.
Ama parası yok. İran bile gaza gelmiyor.Küçük bir yunan çatışması alınan bir kaç kaya ve taş parçası batan gemiler barış göç eden batı Trakya türkleri bira, arnavut boşnak göçmen.
Kazanılan kaya adalara yerleşir.
Tayyip 15 sene veya ölene kadar başkan. Seçim konuşması yapılıyor 2023 için. Goy goy yapılıyor.
Mısırla içtrn içe antlaşma yapılacak deniyor. Oyalama.
Türkiyenin TRT arap, TRT avaz gibi asyaya ve arap dünyasına seslendiği yayınlar var ama burada siyasi tartışma yok bu ülkelerin bölge ülkelerinin sorunları ile Türkiye cumhuriyeti yorum yapmaz yol göstermez yani stratejisi yok.
Diğer bütün düşünce kuruluşu kişileri o kadar çok lisan bilmezler.Bugünlerde Nijeryanın durumu nedir %40 ı Müslüman bu ülkenin. Bu konular sadece Tanzanya Madagaskar inşaat için gündemdedir.
Başka bir şey bahsedilmez veya su kuyusu açılır.
Mescit yaptırılır kurban dağıtılır. Türkiye bugün dünyada varım diyor ise gücünü böyle ben yunan la savaşırım türü gösteriler ile harcamamalı. Bu da değişen dünyayı takip edemediğimizden. Din olgusunu haçlı seviyesinden üstüne çıkamadığımızdan dolayı.
Asker çok sevinçli oyuncakları iyi güzel ama küçük ve az
Akdeniz de güç değişikliği
Meşhur 6.filo abd nin akdenizds girit adasındaki üssünde bekliyor mu hayır buradaki donanma ve uçak gemisi çin denizine gönderildi. Fransa her zaman tatihte de hemen akdenize egemen olmak ister dayak yer gider. Abd çin denizi ne giderkwn kimseye benim yerime akdenize göz kulak olun demedi Acaba. Ancak abd nin akdeniz çevresindeki üsleri ve buradaki kara ve hava kuvvetleri yeterli olurmu hayır deniz kuvvetlerinin yerini hiçbir kuvvetin tutamayacağın bu sömürgeciler çok iyi bilirler. ABD günü geldiği zaman bu boşluğu doldurur ve herkesi yerine oturtur. Ama ne karşılığında taviz verir özellikle Türkiye ye abd de biliyorki Türkiye kazanımlarını kolay terketmez anlaşmada karlı çıkması için de Türkiye de kendi adamlarının yönetimde olmasını ister. Buna zaman var.
Biz oyunu çok dil bilen kendi insanımızla oynamalıyız. Azıcık Türklük olacak.
Gelelim Meşhur sanayici turizmci bankacı Bursalı Cavit Çağlar a yeniden sahneye çıkıyor ve tüm borçlarını ödemiş olarak.
Rusya bağlantılı Türk yahudi cemaati bağlantılı bu kişinin tekrar basın kanalı ile Tv yayınları ile ulusal ağda göreceğiz tabi pek çok yerde de olacak ilerlemiş yaşına rağmen herhalde öldürülerek unutulmuş bir misyonun görevini üstlenecek.
Tabi çok güçlü kendisi.
Biyografisini yazan birkaç işadamından biri.

HER KİŞİNİN EVDE KOVİD-19 AŞISI VARDIR.

Bir soruyla başlayacağım.
Taşkent tıbbının eski SSCB’de haklı olarak önde gelen ilaç olduğunu biliyor muydunuz?

İkinci Dünya Savaşı sırasında, tıpta Sovyet bilimsel düşüncesinin tüm çiçeği Taşkent’te yaratıldı.

2020 baharında, salgının ilk dalgasının zirvesinde,
COVID-19 hakkında bilimsel olarak sağlam ve son derece faydalı bilgileri tüm dünyaya yayınladılar
⬇️⬇️⬇️

HERKES İÇİN BİLMEK ÇOK ÖNEMLİ!
VE BU ÇOK İLGİNÇ!

Taşkent. 21.03.2020
Shukhrat KHALILOV
(tıp bilimleri adayı)

COVID-19 virüsünün ana tehlikesi, her şeyden önce,
bağışıklık sistemini etkiler.
Ve ancak o zaman, ikinci sırada akciğer dokusunu etkiler.

Bu iki saldırı dalgası arasındaki zaman gecikmesi, tam olarak “kuluçka dönemi” dediğimiz şeydir.

Sıklıkla “güçlü” veya “zayıf” bağışıklık gibi kelimeler kullanırız. Bununla birlikte, sıradan insanlar pratik olarak ne olduğunu bilmiyorlar.
Dahası, çoğu doktorun bağışıklık sisteminin yapısı ve tek tek parçalarının işlevselliği hakkında çok az fikri vardır.

Ancak bu metin eğitimsiz okuyucu için çok zordur.
COVID-19 virüsünün insan vücudu üzerindeki etkisinin mekanizmasını en basitleştirilmiş ve erişilebilir şekilde bir tez formatında açıklamaya çalışacağım.

Tüm bağışıklık sisteminin% 80’i, ince bağırsağın mukus ve submukoz katmanlarında, lenfoid doku ve birikimleri – Peyer’in yamaları şeklinde yoğunlaşır.
Lenfoid doku, çeşitli tipte immünoglobülinlerin yanı sıra antikorlar (lenfositler T-, B-, G-, vb.) Üretir.
Lenfatik sistem yoluyla antikorlar inferior vena kavaya, kalbe girer ve pulmoner dolaşımı geçtikten sonra,
sistemik dolaşıma girer ve vücutta taşınır.
Böylece, akciğer dokusunun kendi doku bağışıklığı dahil olmak üzere doku bağışıklığı güçlendirilir.

Yemek sırasında yiyecekle karışan COVID-19, bağırsaklara girer ve lenfoid dokuyu yok etmeye başlar.
Sonuç olarak, etkilenen lenfoid doku, lenfosit ve immünoglobulin üretimini durdurur.
Böylece bağışıklık sistemi yok edilir ve bunun sonucunda akciğerlerdeki doku bağışıklığı keskin bir şekilde zayıflatılır.

Bu andan itibaren, koronavirüs saldırısının zaten korunmamış olan akciğer dokusuna ikinci dalgası başlar ve bu, ölümle sonuçlanan şiddetli zatürree ile kendini gösterir.

Şu anda, tüm anti-salgın önlemler koronavirüsün akciğerlere girmesini önlemeyi amaçlamaktadır,
bu, prensip olarak son derece maliyetli ve pratik olarak etkisizdir.

Ve tüm terapötik önlemler sadece komplikasyonlarla mücadeleye yöneliktir,
zatürree şeklinde.

COVID-19’un yıllarca ve onlarca yıldır bir tehdit olduğu anlaşılmalıdır. Bugün sahip olduğumuz şey, bir salgının sadece ilk dalgası.
Ve böyle çok sayıda dalga olacak.
Aynı zamanda tüm koruyucu ve tedavi edici tedbirler akciğerlerde lokalize olan koronavirüse yöneliktir,
bağırsak koronavirüsü üzerinde herhangi bir etki yapılmamaktadır.
Başka bir deyişle, “araba atın önüne yerleştirilir.”

Sadece bakteri yok edici özelliklere sahip olmayan birçok doğal ürün var,
aynı zamanda doğrudan virüsleri etkileyerek onları öldürür.
Bu konuda en etkili olanı GARLIC’dir.

Günde 2/3 bardak sarımsak suyu içerseniz,
sonra hemen (!) ince bağırsağa girer ve COVID-19’u hemen öldürmeye başlar (!)!

Bu, aşağıdaki etkileri sağlar:

– “öldürülmüş” COVID-19, ince bağırsağın lenfoid dokusunu yok etmeyi bırakır.
Sonuç olarak, lenfoid doku düzgün şekilde işlev görmeye devam eder, örn. antikorlar ve immünoglobulinler üretir;

– Hasar gören bağışıklık sistemi hızla iyileşir ve güçlenir,
bu, akciğer dokusunda doku bağışıklığında önemli bir artışa yol açar.

COVID-19 için aşılmaz bir bariyer ortaya çıkar, aynı zamanda mikroplar (stafilokok vb.) Ve mantarlar için
koronavirüs pnömonisi durumunda da önemli bir tehlike oluşturan;

– “sarımsak suyunun” etkisi altında ince bağırsakta çok ilginç olaylar zinciri ortaya çıkar.

“Sarımsak suyu” tarafından “öldürülen” ve zayıflatılan COVID-19, doğal bir aşıdan başka bir şey değildir,
insan vücudunun içinde doğal olarak oluşur.

Bildiğiniz gibi, yapay bir aşı oluşturmak, süper donanımlı ve çok pahalı bir laboratuvar ve yüksek nitelikli personelin çalışmasını gerektirir.
Yapay aşı oluşturma çalışmaları 6-9 ay sürüyor,
ve endüstriyel üretim maliyetli ve zaman alıcıdır.

Sarımsak suyu alındıktan sonra ince bağırsakta doğal bir aşı oluşur.
30-40 dakika içinde ve tamamen ücretsiz;

– doğal aşı, COVID-19’a karşı aktif olarak spesifik bağışıklık oluşturmaya başlar.

Böylelikle COVID-19’un insan vücudunda neden olduğu yıkıcı patolojik olaylar zinciri en başta kesintiye uğrar ve yok edilir ve devamı yoktur.
En doğal şekilde vücut
tabiri caizse planlı bir şekilde
COVID-19 ile savaşır ve yener.

Aynı zamanda, vücuttan acil ve stresli bir mücadele modu tamamen dışlanır,
ve virüsü planlı bir şekilde etkisiz hale getirir.

Sonuç olarak, ortaya çıkan salgın birkaç gün içinde durur.


“Sarımsak suyu” almak
anti-salgın protokol olarak ülke genelinde bir gün içinde tüm nüfus arasında uygulanabilmektedir.
Temel patojenik morfolojik substrat, bir veya iki gün içinde tamamen yok olacaktır.

“Sarımsak suyu” hazırlama yöntemi son derece basittir.

1. Bir (!) Adet soyulmuş sarımsak enine yönde ikiye kesilir, porselen litrelik bir demliğe yerleştirilir ve oda sıcaklığında su ile doldurulur.
Bu sabah yapılır.

2. Akşama doğru “sarımsak suyu” kullanıma hazırdır.
Bardağın 2 / 3’ünü son yemekten 3-4 saat sonra, gece yatmadan önce tüketmelisiniz.

3. Ertesi gün, “sarımsak suyu” hazırlama prosedürünün taze bir diş sarımsak ile tekrarlanması gerekecektir.

4. Bir ay boyunca sarımsak suyu almaya devam edin.
Bu süre zarfında COVID-19’a karşı spesifik bağışıklık oluşacaktır.

İnsan bağışıklık sisteminin işleyişi hakkında daha fazla bilgiyi buradan okuyun ⬇️

R. M. Khaitov, B. V. Pinegin.
(Ve bu, immünoloji üzerine ilk ders kitaplarından ilkini veya birini yazan kişidir)

(Not: 1. Seni bilmiyorum ama sarımsak suyu yapmaya gittim🏼‍♀️)

(Not 2. Gruplar ve topluluklar arasında aile ve arkadaşlar arasında dağıtın.
Eğer gerçekten (!) Sağlıklı olmamıza yardım etmekle ilgileniyorsanız, tabii ki)
Türkiyenin savunma hattı nerden geçiyor : Aden limanı yani Yemen den Fizandan Samsattan Estergondan Cezayirden Basradan bu yerler tek tek elden çıktığı tarihlerde yeni savunma hatları oluşturulmadı sadece bir tane oluşturulmaya çalışıldı Mustafa Kemal Atatürk orduları Şama çekelim bekleyelim savunma hattı kuralım dediğinde aradan iki yış geçtikten sonra Yıldırım orduları komutanı olarak bugünkü hamaya geldi ancak iş işten geçmişti.
Şu anda Türk ordusu Somalide birlik seviyesinde bulunuyor Somali nerede Etiyopya nın altında veya üstünde arada Sudan var ve bugün Sudanlı müslüman paralı askerler Libyada BAE destekli olaral paralaeınıda BAEden alıyorlar.
BAE nedir arap evet ama %15 i arap diğeri tamamen İsrail tarafı.
Mısır asla libyada savaşmaz çünkü arap daha Hristiyan gıpti o kadar delirmedi.
Zenci ve arapça konuşan Müslüman halkı afrikada yeniden yapılandırıyor abd ve ab rusya olmuşları topluyor. Çinin pazarı kapanmıyor. Çine kimse bulaşmaz herkese 1 milyon çinli esir verebilir.
Ermenistan ilhaka başladı savunma hattımızı mezarışerifte kurmadık baküde uyandık. Irakt ve suriyede artık abd rusya israel var. Ve biz.
Şimdkilik burası bekliyor pkk ve ypg ve barzani anlaşamadı.bu bölgede Müslüman Arap kalmadı. Kıbrıs savunma hattımız ve Arnavutluk Bosna savunma hattımız olmalı askeri işbirliği anlaşmaları imzalayıp asker göndermeliyiz.
Hamleler zaman kazandıracak.
Sudanlı paralı askerleri Yunan adalarında karşımızdz BAE destekli paralı asker olarak görmek istemiyorsak yunanistanı libyada karşılamalıyız.
BAE nin üzerimizde savaş yaptırmak için müthiş bir para harcadığını bilerek BAE yi Ummanda karşılamalı ve umman ile ne olursa olsun katar gibi antlaşma yapmalıyız.
Arapların türkiyede yer almalarının sebebi kendi yerlerinden gönderilecekler önlem alıyorlar.
Suudi gazeteci öldürüldü tüm bunların takibini yapıyordu.
Türkiye son anda kendisine inandı ve o zaman belgeleri gördü ve suudinin arkadan iş çevirdiğini anladı.
Yine geç kalındı. Türkiye de herkes Libyada ne işimiz var derken bu tarihi bilmiyorlar ve hep İngiliz ağzı ile konuşuyorlar.
ABD üsleri nerde Gürcistan da Bulgaristan da karışıklık var. Irakta Suriyede Girit te yani ABD bizi çevirmiş.
Uygun maşası yok bize karşı ama bize gaz verip şişiriyorlar Türkiye büyük bölgesel güç. Ama parası yok.
İran bile gaza gelmiyor.Küçük bir yunan çatışması alınan bir kaç kaya ve taş parçası batan gemiler barış göç eden batı Trakya türkleri bira, arnavut boşnak göçmen.
Kazanılan kaya adalara yerleşir. Başkan 15 sene veya ölene kadar başkan. Seçim konuşması yapılıyor 2023 için. Goy goy yapılıyor.
Mısırla içtrn içe antlaşma yapılacak deniyor. Oyalama. Türkiyenin TRT arap, TRT avaz gibi asyaya ve arap dünyasına seslendiği yayınlar var ama burada siyasi tartışma yok bu ülkelerin bölge ülkelerinin sorunları ile Türkiye cumhuriyeti yorum yapmaz yol göstermez yani stratejisi yok.
Diğer bütün düşünce kuruluşu kişileri o kadar çok lisan bilmezler.
Bugünlerde Nijeryanın durumu nedir %40 ı Müslüman bu ülkenin. Bu konular sadece Tanzanya Madagaskar inşaat için gündemdedir. Başka bir şey bahsedilmez veya su kuyusu açılır. Mescit yaptırılır kurban dağıtılır.
Türkiye bugün dünyada varım diyor ise gücünü böyle ben yunan la savaşırım türü gösteriler ile harcamamalı. Bu da değişen dünyayı takip edemediğimizden. Din olgusunu haçlı seviyesinden üstüne çıkamadığımızdan dolayı. Asker çok sevinçli oyuncakları iyi güzel ama küçük ve az.
Akdeniz de güç değişikliği
Meşhur 6.filo abd nin akdenizds girit adasındaki üssünde bekliyor mu hayır buradaki donanma ve uçak gemisi çin denizine gönderildi. Fransa her zaman tatihte de hemen akdenize egemen olmak ister dayak yer gider. Abd çin denizi ne giderkwn kimseye benim yerime akdenize göz kulak olun demedi Acaba. Ancak abd nin akdeniz çevresindeki üsleri ve buradaki kara ve hava kuvvetleri yeterli olurmu hayır deniz kuvvetlerinin yerini hiçbir kuvvetin tutamayacağın bu sömürgeciler çok iyi bilirler. ABD günü geldiği zaman bu boşluğu doldurur ve herkesi yerine oturtur.
Ama ne karşılığında taviz verir özellikle Türkiye ye abd de biliyorki Türkiye kazanımlarını kolay terketmez anlaşmada karlı çıkması için de Türkiye de kendi adamlarının yönetimde olmasını ister. Buna zaman var.
Biz oyunu çok dil bilen kendi insanımızla oynamalıyız. Azıcık Türklük olacak.
Gelelim Meşhur sanayici turizmci bankacı Bursalı Cavit Çağlar a yeniden sahneye çıkıyor ve tüm borçlarını ödemiş olarak.
Rusya bağlantılı Türk yahudi cemaati bağlantılı bu kişinin tekrar basın kanalı ile Tv yayınları ile ulusal ağda göreceğiz tabi pek çok yerde de olacak ilerlemiş yaşına rağmen herhalde öldürülerek unutulmuş bir misyonun görevini üstlenecek. Tabi çok güçlü kendisi. Biyografisini yazan birkaç işadamından biri.

HOLLANDA HASTALIĞI NEDİR?

Hollanda Hastalığı Nedir? Hangi Ülkelerde Görüldü? |2023


Aslında hollanda tarihine bakarsak sadece petrol ve gaz gelirlerinden gelen artışla bu ilk defa olarak yaşanmamıştır. Florin avrupada aslında kara para aklanmasında kullanılan bir para birimidir. Bu Hollanda nun tüm tarihi boyunca böyledir. Hollanda ticarette deniz aşırı taşımacılıkta dahi korsanlardan korunan bir gemi ticaret sistemi sayesinde geçmişte çok büyük paralar kazanmıl ve bunu ülkeye çok güzel zengin gösterişli bir yaşam ile sunmuştur.
Hollanda geçmişte kartacadan gelen yahudi ticaret kolonileri tarafından kurulduğu söylenir kızıl saç berberi toplumuna ait bir soyçekimdir.
Hazara yahudileri ile kuzey ipek yolu ile limanları çok iyi bir taşımacılık rolü oynamıştır.
Ticarette isviçreden de önde olarak güvenli para alışverişini yapan ülkedir. Yani kısaca bu zaten hollandanın bir hastalığı olup buna alışıktır. Bu hastalığı geçirmez ise Hollanda nın ekonomisi yaşamaz. Kendiside devley olamaz.
Florin en düşük ve güvenli para birimidir Avrupanın.

Cübbeli Ahmet Hoca İki Bin Selefi Derneğin Silahlandığını Açıkladı: ‘İzmir Kaynıyor…’
10.09.2020
‘Cübbeli Ahmet Hoca’ olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü, CNN Türk ekranında Türkiye’deki selefi grupların silahlandığını söyleyip “İnsanları alenen ölümle tahdit ediyorlar, İzmir kaynıyor” dedi..
‘Tarafsız Bölge’ programında Ahmet Hakan, Hakan Bayrakçı ve Nedim Şener’in sorularını cevaplayan Ünlü, programda son dönemde Türkiye’de artan selefi akımlara ve bunların dernekleşme faaliyetlerine dikkat çekip “iç savaş” uyarısı yaptı.
Ünlü, Türkiye’de iki bin selefi derneğin silahlandığını açıkladı.
“Şahıslar pompalı mompalı. İç savaşa hazırlanıyorlar. Özellikle Batman, Adıyaman taraflarında çok selefi akım var. Selefi tarafıyla İran yanlısı Şii tarafın çatışması hazırlanıyor. Barut gibi. Bu silahlanmayı durdurun. Yarın bu işin önünü alamayız. Birisi ‘şeyhim ‘ diye cihat ilan edecek öbürü mehdiyim diyecek. Birbirine öldürür bu müslüman millet. Asker bunları vurmak zorunda kalacak. İzmir kaynıyor. Bunlar nasıl müsaade ediliyor. Mutlaka kontrol edilmesi lazım.”

Bir Cevap Yazın

Please log in using one of these methods to post your comment:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s